Engin Akın

İftar Sofrası

Tam da benim, iki gün önce "iftar çadırları" ve "iftar sofralarından" bahsettiğim gün, Türkiye, tarihinin ilk "iftar protestosuna" şahit oldu. Daha doğrusu, "israf protestosuna"...
Kendilerini muhafazakar ve sosyalist olarak adlandıran bir grup, lüks otellerdeki, neredeyse iki kişilik yemek ücretinin, bir aylık asgari ücreti geçtiği iftar menülerine, zeytin-ekmekle, çorbayla, bulgur pilavıyla otel önünde yer sofrasında oruç açarak tavır sergiledi.
Sosyalist'in muhafazakarı olur mu demeyin, olur. Aslında, muhafazakarın sosyalisti olur. Hatta ve hatta size, Silivri'de bu alanda karşımda kimsenin duramayacağına -önceki tecrübelerimden- güvenle İslam'ın özünde sosyalist olduğunu, en başta Kuran'ın "biriktirmeyi" yasakladığını ve ihtiyaçtan fazlasını dağıtmayı emrederek (öyle kırkta birle falan kendinizi kandırmayın yani...) eşit bir düzen emrettiğini söylerim.
Lakin, konumuz bu değil...
İftar protestosunun ardından, platformun öncüsü İhsan Eliaçık, bir açıklama yaptı; "Vakıflar, dernekler, belediyeler (..) salon iftarı düzenlememeli." dedi.
Tabi burada, yanlış anlaşılmamaya mahal vermemeli, ne İhsan Eliaçık, ne de ben, "iftar verilmesin" demiyoruz...
İftar ya da sahur sofraları, birlik beraberliğin, kaynaşmanın temelinde olduğu bir gelenektir ve her iyi gelenek gibi, yozlaştırılmadan, saptırılmadan yaşatılmalıdır.
Ancak bu iftar sofralarında, zenginle fakirin, halkla "seçkinlerin" homojenik, eşit ve ayrımsız biçimde buluşması gerekir... Halkın dışında bırakıldığı, lüks restaurantlardaki lüks iftar programlarında, protokol erkanının buluşup yemek yemesinin de, halka çadır kurup, sıraya dizip, sıcakta, aç bilaç saatlerce kuyruk bekletilip, sadaka gibi, ihsan gibi önüne iki kap yemek konulmasının da, bu gelenekle uzaktan yakından ilgisi yok.

Haberin devamı 12.08.2011 tarihli Hürhaber Gazetesi’nde…


YORUM YAP