
TRT Türk Genel Müdürü ve "11 Kahvesi” program sunucusu Özcan Ünlü, konuşmasına Şair Yazar İhsan Tevfik’in "Nakdi Ömrüm” şiirinden bir bölümle başlayarak kendisini şiirleri ve dergilerdeki makalelerle tanıdığını ancak bu sefer çok farklı bir konuyla okuyucularının karşısına çıktığını ve tam da bu konunun içinde olduğunu söyleyerek başladı. Ünlü, İhsan Tevfik’in atalarından miras aldığı 1923 yılında başlayan ve iki milyon insanı etkileyen Mübadele’yi anlatmasını istedi. Tevfik’in "İnsan ve Mekan Yüzüyle Mübadele” kitabında yer verdiği zorunlu göçlere ve insanlık acılarına dair bilgileri kendisinin paylaşmasını istedi.
ÜNLÜ: ANSİKLOPEDİK ESER "MÜBADELE” İLE BİZİ ŞAŞIRTTINIZ
Ünlü, "Ben, sessiz ve derinden kendi ırmağında akıp giden bir şairken, karşıma bir ansiklopedik eserle çıktığınızda şaşırdım. Siz edebiyat öğretmenisiniz, dergiler çıkardınız, makaleler ve şiirler yayınladınız. Aynı zamanda da mübadil bir ailenin evladısınız. Taa Sivas’a kadar savruldunuz. Bu hikaye nereden başladı?” diye sordu.
TEVFİK: YAŞANANLARI DEDEMİN GÖZLAŞLARINDA ANLADIM
İhsan Tevfik, şöyle konuştu: "25 Yıldır edebiyat öğretmenliği yapıyorum. Bir yazımda belirtmiştim Sivas nere, Selanik nere diye… Arada binlerce kilometre bir yol var. Çocukken mezar taşlarına bakardım, Selanik yazardı. Bu Selanik’in Sivas’ın neresinde olduğunu merak ederdim. Büyüdükçe anne babalarımızın anlattıklarına daha çok kulak vermeye ve anlamaya çalıştık. Rumeli türkülerini dinlerken büyüklerimizin gözleri yaşarırdı. Bunun nedenini de ancak büyünce anladık. Onca göçler, zorluklar, hastalıklar, ölümler, acılar… Tüm bunları dedemin gözyaşlarında anladım.”
"YAZMAK BENİM TUTKUM. NE YAZARSANIZ YAZIN TARİH BİLİNCİ GEREKİYOR”
Konuya ilgisinin nasıl başladığı sorulan Tevfik, şunları söyledi: "Aslında büyüklerimiz bunları bizim önümüzde konuşmaktan kaçınırlardı. Yaşanan acıları bize pek yansıtmak istemediler. Memleket sözü duyardık. "Memlekette şöyleydi böyleydi…” Ne zaman yanlarına gelsek seslerini kısarlardı. Acılarını genç kuşaklarla paylaşmak istemezlerdi. Ben edebiyat öğretmeniyim. Şiirle başladım. Yazmak benim en önemli tutkum. Zaman geçtikçe şunu gördüm: ne yazarsanız yazın bir tarih bilinci gerekiyor. Biz o bilinci zaman içinde kazandık. Maalesef tarih kitaplarında; ‘şu savaş şu tarihte başladı ve bitti’ gibi ifadelerin dışına çıkılamadı. İşin arka planına hiç inilemedi. Baktım ki bizi aydınlatacak pek fazla eser de yok. Tamam, mübadele konulu genel kaynaklar var, hatta son zamanlarda epey çoğaldı. Fakat lise ve üniversitede olduğumuz yıllarda çok sınırlı bir alandı. Ben bir mübadil çocuğu olarak bile 80’li 90’lı yıllara gelinceye kadar Selanik kelimesinin ötesine gidemedik. Köyünü bilen pek az insan var. Araştırdıkça tarihsel gerçeklerin daha farklı olduğunu da gördüm. Ailemin hikayesini de dinleyerek yavaş yavaş o kültüre yakınlaşmaya başladım.”
MÜBADELEYE NEDEN İHTİYAÇ DUYULDU?
Mübadelenin insan tarihinde de önemli bir süreç olduğunu hatırlatan sunucu Özcan Ünlü, buna neden ihtiyaç duyulduğunu sordu. Tevfik, şöyle cevap verdi: "Politik açıdan belki bir gereklilik. Bu devletlerin tercihi veya resmi duruş şekli, fakat mübadeleye yol açan sebebin çok daha eskiye dayalı olduğunu düşünüyorum. 1789 Fransız ihtilalinden sonraki o her milletin kendini idrak etme süreci Balkanlar’da çok kanlı çatışmalara yol açtı. Her toplum kendi çetelerini çıkarttı. Sırp, Bulgar, Arnavut, Rum çeteleri çıktı. Türkler de silahlanıp dağ çıktı. Dolayısıyla asırlardır bir yerde yaşayan insanlar birbirlerine şüpheyle bakmaya başladılar. Akabinde Yunanistan’ın bağımsızlığı, daha sonra isyanlar ve ayaklanmalar meydana geldi. Diğer bağımsızlığa kavuşmayan topluluklara da cesaret verdi. Onlar da bunun peşinde koşmaya başladılar. İleride çıkması muhtemel bir etnik sorundan endişeler başladı. Devletler bunu Lozan görüşmelerine yansıttı. Mübadele bireylerin değil, devletlerin tercihiydi. Doğru mu yanlış mı olduğu hala tartışılıyor.”
"YENİ BİR TARİH ANLAYIŞINA İHTİYACIMIZ VAR”
Mübadelenin rakamsal boyutuna, mübadillerin ülkemize hangi bölgelere nasıl yerleştirildiklerini, yaşadıkları sıkıntıları anlatan İhsan Tevfik, "Tarihi verileri bir kenara koyuyoruz fakat yeni bir tarihi anlayış geliştirmeye ihtiyacımız var. İki milyon insan ne düşündü. Kitabımda mübadillerle yaptığım röportajlara yer verdim. En son 106 yaşında bir amcayla Mübadeleyi konuştuk. Karşımda "canlı bir tarih” vardı. "Kapıları çektik, anahtarı paspasın altına koyduk” diyor. Geri dönecekleri duygusunu yaşadılar. Bu gerçeğin ta kendisi. Dolayısıyla biz tarih yazılarını da biraz gözden geçirmeliyiz. Ben kitabımda biraz da bunu yapmaya çalıştım. Kitabın başlangıcında yazılı tarih, belgeler ve bilgiler, Osmanlı ve Cumhuriyet arşivinden istatistiki veriler ve dönemin gazeteleri yer alıyor. Tam bir panorama sunuyorum. Sonra da bu gerçeği yaşayan insanları yaptığım röportajlarda konuşturdu. Bu konuda geç kaldık biliyorum ama hala yüz yaşını devirmiş insanlar Trakya’da yaşıyorlar. Onlarla röportaj yapmaya devam ediyorum. Bu insanlar az da olsa hala aramızdalar, onların da düşüncelerini dile getirmek zorundayız.”
"İNSAN VE MEKAN YÜZÜYLE MÜBADELE” NASIL HAZIRLANDI?
Program sunucusu Özcan Ünlü, " Rumeli Balkanlar’da ince bir hicran var. Hicran kelimesi bu bölgeye uyan bir kelime. "İnsan ve Mekan Yüzüyle Mübadele”, disiplinler arası bir kitap. Söyleşiler var, insana da günlük hayata da dokunan notlar var. Bu çok önemli. Bu tür kitaplarda daha çok göçler, göç yolları, rakamlar anlatılır. Siz çok ciddi bir arşiv taraması yapmışsınız. Kitabın nasıl ortaya çıktığından biraz bahsedebilirsiniz?” şeklinde konuştu.
TEVFİK: TARİHİ NOTLAR YETMİYOR, ALAN ARAŞTIRMASI ŞART
Tevfik, şöyle cevap verdi: "Kitaba 2006 yılında çalışmaya başladım. Yedi yılımı aldı. Arşiv bölümü belki de daha kolay olan kısım. Çeşitli belgeleri çıkartıp okuyorsunuz. Okuyamadığınız yerlerde dostlarınızdan destek alıyorsunuz. Bu konuda bana da yardımcı olanlar var, onları selamlamak isterim. Bu belgelerin ne söylediği bir yanda duruyor. Daha sonra dönemin gazetelerine gidiyorsunuz. Bu göç olayı basına nasıl yansımış, onu araştırıyorsunuz. Dolayısıyla belgeye bilgiye bu anlamda önce bir ulaşmak gerekiyor. Ben bunları önemsiyorum. Sonra bunları yorumlamalı. Sadece Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi arşivi değil yabancıların da tarihini inceliyor ve karşılaştırıyorum. Bu da yetmiyor. Alanı görmeden bazı şeyler eksik kalıyor. Biz bunu yapmıyoruz. Yunanistan’ın Kuzeyinde gezmediğim yer kalmadı. Röportajlar yaptım. Bu yüzden kitabımın ismini de " İnsan ve Mekan Yüzüyle Mübadele” koydum. Orada bıraktığımız mekanlar kaldı. Onların bir kısmı hala duruyor. O mekanların bir dili var. Konuştuğunuz insanlar babalarından dedelerinden kendilerine nakledilen hatıraları anlatıyorlar hem buradakileri sıralıyorlar. Bizlerle karşılaşınca kendi gözlemlerini perçinliyorlar. Kitabımda gezi notları, karşılıklı yapılan röportajlara (sadece bizim büyüklerimiz değil, Yunanistan’a göç eden Sivaslı, Tokatlı, Trakyalı, Trabzonlu mübadillerin de görüşleri alındı) yer verdim. İzmirli Rumlarla da konuştum, ancak tematik çalıştığım için onlarla olan röportajlarımı ikinci kitabıma saklıyorum. Hepsinin duygularını almaya çalıştım. Egeli, Karadenizli, Orta Anadolulu bu konuya nasıl bakıyor onu gördüm. Onların bakış açıları da birbirinden farklı. Kimileri daha esnek, kimileri daha sert. Biz genel bakıyoruz. Dolayısıyla alan araştırması bu tip çalışmalarda şart.”
"İNSANLIK, TEKNOLOJİNİN GELİŞMESİNE PARALLEL GİTMİYOR”
Daha sonra sohbet şiire yöneldi. Özcan Ünlü, yersiz, yurtsuz meselesini günümüz trajedileriyle birleştirince insanları nelerin beklediği ile ilgili İhsan Tevfik’in gözlemlerini sordu. Tevfik, "Şaşırıyorum. Harika cep telefonlarımız, televizyonlarımız, bilgisayarlarımız var. İnanılmaz rahat ortamlarda yaşıyoruz. Her şey çok inanılmaz hızla gelişirken, insanlık o hızla gelişmiyor. Birbirimizi daha rahat öldürelim diye silahlar daha fazla modernleşiyor. İnsanlık durumu teknolojinin gelişmesine paralel gitmiyor. Bunu görmekten insan olarak utanıyorum. İnsanlık sanki cinnet geçiriyor. Yine de umudumu korumak istiyorum. İnsanız ve yaşıyoruz. Yazmamızın bir nedeni de o. Bu durumun bir şekilde sona ermesini arzu ediyorum.
"ANAHTAR BİZDE”
Bunu dilemek de yetmez, yönetenlerin de bir takım çaba içinde olmaları, toplumların birbirlerine karşı olan düşüncelerini gözden geçirmeleri gerekiyor. Ben Yunanistan ve Türkiye arasındaki ilişkilerin eskisi gibi olduğunu düşünmüyorum. Geliş gidişler çok arttı, insanların birbirlerine karşı önyargıları kırıldı. İnsanlar birbirlerini tanıdıkça ben bu kalıpların aşınacağını düşünüyorum. Anahtar yine insan, yine bizde. Yönetenler belki farklı ihtiraslarla davranıyorlar politika gereği ama bizler birey olarak da diğer toplum bireylerine bakışımızı gözden geçirmeliyiz. Rakamlar arasında sıkışmamalıyız. Kitabımın sonu da öyle bitiyor, Yunanlı arkadaşım "Bunun yolunu hep beraber bulacağız” diyor.”
GÖÇ ŞİİRLERİ MÜJDESİ
Tevfik, tamamen göç şiirlerinden oluşan bir dosya hazırladığını paylaşarak şiir severlere müjde verdi. Şair İhsan Tevfik, o dosyadan bir de şiir okudu.
Mübadelenin Türk Edebiyatına nasıl ve ne kadar yansıdığı, günümüzde yapılan çalışmaların da dile getirildiği programda aralıklarla Rumeli türkülerin seslendirildi.
ÜNLÜ: ÇOK VEFALI BİR YAZARSINIZ
Ünlü, ithaf şiirleri dolayısıyla İhsan Tevfik’i çok vefalı bulduğunu şöyle söyledi: "Duygularımızı söylerken çok cömert değiliz. Düşmanlıklarımız çok keskindir, ama dostluklarımızı söylemeyiz. Böyle bir özelliğimiz var. Çok fazla ithaf şiiriniz var. Vefa dünyamızdan göçtü gitti, ama siz yaşatmaya çalışıyorsunuz. Belki o hicranlı bölgenin bir çocuğu olarak o vefayı şiirlerinize de yansıtıyorsunuz.”
TEVFİK: ONLARLA VAR OLUYORUZ, AMA İSİMLERİNİ ZİKRETMİYORUZ
İhsan Tevfik, buna şöyle bir açıklama getirdi: "Bir kelime bile öğrendiysem, o insanları ustam sayıyorum. Onun için ilk kitabımdan bu güne esinlendiğim, ruh dünyamı şekillendiren birçok insanı dizede almış, göndermeler yapmışımdır. Sezayi Karakoç, Behçet Necatigil, Aşık Mahsuni Şerif, Aşık Veysel, Norka gibi yerli yabancı, halk ve divan edebiyatından birçok usta var. Aslında onlarla var oluyoruz, fakat adlarını zikretmiyoruz. Zikretmek gerekiyor, o bir selamdır. Edebiyatta son dönemlerde birbirimizi hoyratça hırpalıyoruz. Güzel sözleri insanların ölümünden sonraya bırakıyoruz. Hayattayken sevdiğimizi söyleyelim. Yakın zamanda kaybettiğimiz Ahmet Erhan, Adnan Hazar için olsun ve diğer nice dostlarımız olsun hepsi için bu böyle. Silivri’de Ahmet Erhan adına bir park açtık. Silivri Belediyesi’ne katkıları dolayısıyla bir kez daha çok teşekkür ediyorum. Daha sonra bir sempozyum düzenledik. Bunlar olması gereken şeyler. Keşke sağlığında yapabilseydik. O insanlar sağlıklarında isimlerinin verildiği o sokağı veya caddeyi görebilseydi. Onun için ben bunları önemsiyorum.”
Ünlü, programın kapanışını şu sözlerle yaptı: "Birlikte paylaşılan her güzel anın bitişi gibi bugünkü 11 kahvesi de burada sona eriyor. Bugün, Mübadeleyle Anadolu’yu mesken tutmuş bir Rumelili şair İhsan Tevfik’le yeryüzünün ortak acılarını konuştuk. Ata yurdundan zorunlu göçe tabii tutularak mekan değiştiren insanların hikayelerini dinledik, anlamaya çalıştık. İhsan Tevfik’e çok teşekkür ediyor, sözün hitamında mikrofonu yine notalara bırakıyoruz.”
Renginar SALİ