Bahar çarpıyor adamı, serseme döndürüyor.
O miskinlik hallerini bilirsiniz, parmağınızı kıpırdatmak gelmez içinizden, sessiz bir mekan bulup, kahvenizi yudumlarken gelene geçene bakmak istersiniz.
Öyle de yapıyor, kıyı kahvelerinden birine ilişiyorum.
Yaşlı bir çift arka masada kahve içiyor çok geçmeden adam kadına fal bakmaya başlıyor.
" Üç vakte kadar üç yol, biri uzun..."
" İki balık, biri küçük..."
" Elbette göz var!"
" Gözü çıksın gözü olanın!" diyor kadın.
Sona doğru; yürekler kabarıyor, kısmet belli belirsiz...
Önlük kadar, küçük bir kızcağız getiriyor kahvemi, sunumu kırmızı bir karanfil ve küçük bir kurabiye ile süslemişler, sürekli bayat oluyor bu kurabiyeler hiç yemem, kimi yerde çay kaşığı şeklinde çikolata koyuyorlar, hava sıcak olunca çikolata eriyor...
Yemeyenin kurabiyesi ne oluyor acaba?
Sade olana rağbet az olurdan sebep!
Yediğimiz, içtiğimiz, tattığımızın yanında mutlaka bir şey konuyor.
Gülü seven dikenine...
Deniz; yeşilden mavi, maviden yeşil bugün.
Dalgakıranda fenerin orada ayakta duran bir adam karaltısı görüyorum hayal meyal, güneş gözüme gözüme, ah o bir tarafı yosuna kesmiş kayalar, neredeyse hepsi tanır beni, ne çok yaşanmışlık, ne çok insan biriktirdik beraber, şimdi anımsamadığım ne sohbetler ettik sabahlara kadar, ne çok balık bekledik, ne çok titredik soğukta, ne çok güldük, ne çok ağladık...
Adamın yanına gitmek geçiyor içimden ama şimdi kim yürüyecek onca yolu, ah şu bahar, şu miskinlik, hem gittim, yürüdüm say, ne olacak?
Ne diyeceğim kayalara?
Bakalım hatırlayacaklar mı beni?
Hadi tanıdılar, yüz verecekler mi?
Adam belli ki avarenin biri, balık olmaz bu mevsimde...
Ya umudunu kaybetmemiş bir balıkçıysa, ya inatlaştıysa kendi kendine, "balıksız eve gitmem" dediyse?
Adamın ciğerinin derinini, aldığı nefesi biliyorum ya neyse!
Bilmek, değiştirebileceğin anlamına gelmiyor. En kahraman, en güçlü halini düşün...
Haydarpaşa'da inmişsin trenden, elinde tahtadan bavulun, mangal gibi yüreğin, resti çekersin...İstanbul güler, İstanbul sever sen gibi adamları, önce yenilir, umutlandırır, sonra; bir bakmışsın kafanda berber tası ile yel değirmenlerine girişmişsin...
Kendin değişirsin de değiştiremeyeceğini bilmek!
İki balık. Üç yol. Kısmet, belli belirsiz...