Gerçeklerle savaşı kazanamazsınız…
“Gücünü gerçeklerden alan fikirlerle savaşamazsınız, savaşırsanız yine kaybedersiniz.”
*Ahmet Şık
Daima gerçekler kazansın, gazeteciler özgür olsun!
En çok baskı altına alınmak istenen, manipüle edilmek arzusuyla kıvranılan alan medya muhtemelen… Lafa bakarsanız herkes medyanın özgür olmasını ister… Gerçeklere gelin; kendi istediği şekilde yazması ve yorum yapmasını savunanlar bir elin parmaklarını geçmez…
Sözde herkes özgürlüğümüzü istiyor, gerçekte herkes tırpanlamak peşinde… Hayaller özgürlük, gerçekler baskı/kısıtlama…
Medya hani Yargı, Yasama ve Yürütmeden sonra 4. büyük güçtü ya… Ben size herkesin farkında olduğu bir sır vereyim; Halimiz içler acısı… Ya işinizi gerçek anlamda yaparak ‘muhalif' damgasını yemeği bunun sonucunda işinizi, yayın organınızı kaybetmeyi göze alacaksınız ya da iktidar yanlısı olup ‘yandaş' yaftasını göğüsleyeceksiniz. Güce bak! Bunların iki ara bir deresinde ölmeye kalksanız toprak kabul etmez!
Bir kuşu yıllarca kafeste tutup; daha sonra kanatlarını kesip “Seni özgür bırakıyoruz” diye kafesinden çıkartmak gibi bir şey günümüz medyasının yaşadığı… Doğasına uygun yaşayamaz, hayatta kalmasını sağlayacak en önemli özelliğini de elinden aldığınıza göre sayılı olan günlerini izlersiniz artık zevkle mi, üzüntüyle mi size kalmış bir şey…
Kuşun kafeste kanatlarını koruyarak kalması da bir tercih ama yapılacak bir seçim mi? Kuşun karakterine, karaktersizliğine göre değişir…
İktidarı da muhalefeti de düşününce boğulacakmışım gibi hissediyorum… Siyaset, güce erişmek için ne kadar örselenmiş, yıpratılmış bir mecra günümüzde, toplumumuzda... Seçmen olarak da, medya temsilcisi olarak da bu durumda kabahatim olduğu için cezayı başkasından önce kendime kesmem gerektiğini düşününce iki sakinleştirici, birkaç uzun mesafe yürüyüşüyle davetsiz üstelik istenmeyen bir misafir olduğunu bile bile iki de bir kapımı çalan depresif halimi uğurluyorum…
Emeklilik ne güzel şey… Keşke daha erken mümkün olsa…
Umutsuzluk ne fena şey keşke hiç gelmese…
Ben memleketin haline mi, kendi halime mi üzüleyim şaşırdım… Yetişemiyorum üzülmelere…
Canımızı yakıp yakıp, üzülmüş numarası yapanların ikiyüzlülüğü mevzusuna hiç girmeyeyim…
Bir insan evladına taşıyabileceğinden çok güç ve yetki vermeyin! Hele bu yükü uzun süre onun omuzlarına bindirmeyin… Ezim ezim eziliyor da başına ne geldiğini anlamıyor, duygularını, gerçeklik algılarını kaybediyor da sanıyor ki herkesin kalbi onunkiyle birlikte sökülmüş yerinden… Acı eşiği artan insanlar başkalarına nasıl acı verdiklerini anlayamaz. Karşısındaki dayanır sanırlar; dayanamadığını görünce iş işten geçmiş olur… Acı ile terbiye edilen yemek bile yenmezken, siz hayatlar, yaşamlar kurmaya çalışıyorsunuz; Yazık ediyorsunuz, çok yazık!
Ahmet Şık gazetecidir… Dün de öyleydi yarın da öyle olacak. Bu ülkede iktidarlar değişiyor da gerçeklerin; onlara ne kadar büyük saygı duyduklarını söyleyenler de dahil olmak üzere, hiçbirinin işine gelmiyor olması ne kötü...
İyi hafta sonları... Aklınıza mukayyet olun...