"Çocuğum çok zeki aslında ama derse gelince masa başına oturtamıyoruz"
"Düzenli çalışmadığı halde durum bu, bir de çalışsa sınavda derece yapar” vs.
Çocuğumuzun ortalamanın üstünde bir zekâya sahip olduğuna olan inancımız yukarıdaki birkaç cümle ile başlar…
İnanç, gerçek olma olasılığıyla birlikte kanıtlanması için ampirik kanıtlar olmaksızın zihinde oluşan pozitif yönde tutumdur. Biz Türk ailelerinde bebeğin seçilmiş ya da özel olduğunu düşünmemizle başlayan bu inanç, özellikle lise çağlarında çocuğumuzda yukarıdaki cümleleri destekler benzer davranış ve sonuç ilişkisini görmemizle birlikte tamamen tüm dış etkenlere kapanarak keskinleşir. Artık elimizde kesin kanıtlarımız vardır. Fakat işin aslı gerçekten öyle midir?
Ebeveyn: “-Çocuğuma yaptığım maddi manevi yatırımlar, bulunduğum özveri, harcadığım emek… Evet bunların hepsi benim görevim, yaptığımın karşılığını ne kadar beklememem gerektiğinin farkında olsam da, insan bu kadar emeğin elle tutulur bir karşılığını görmek istiyor. Yine kendim için değil hocam, çocuğumun kendi geleceği için bekliyorum bu karşılığı. Tüm yatırımımız onun geleceği için…”
Tüm bu yukarıdaki beklentiler ile okula başlatılan çocuk, lise son sınıfa kadar emeklerimizin karşılığını veriyor vermiyor derken ilk hayat sınavıyla (Üniversiteye Giriş Sınavı (YKS)) karşı karşıya kalıyor. Mevcut sistemin getirdiği karne notundaki başarı 'yanılgısı' ile ÖSYM sınav sistemi, gerçeklik terazisinde dengede durmayınca, gerçekleri ebeveynlere aktarma görevi de biz rehber öğretmenlere düşüyor.
Aslında ikna etmeye çalıştığınız insanlar, önlerine ne kadar kanıt koyarsanız koyun, inandıkları şey her ne ise ilk etapta ona daha sıkı sarılmaya başlarlar, bu ikna psikolojisinde en temel kurallardan biridir. Bunun en temel nedeni de oluşturdukları dünya görüşünün tehdit altında olmasıdır.
Geri Tepme Etkisi (Backfire Effect) inançlarına aykırı bir kanıt ile karşılaşan bireylerin bu kanıtı reddederek inançlarına daha da sıkı bir şekilde bağlanması olarak tanımlanır. (Brendan Nyhan ve Jason Reifler) Geri tepme etkisine göre, bireylerin doğru olarak kabullendikleri herhangi bir olgu bilimsel olarak çürütüldüğünde bile bireyler üzerinde tam tersi bir etki yaratabilir. İnanç ne kadar ideolojik ve duygu-temelliyse, aykırı kanıtın etkisiz olma olasılığı da o derece artar.
Ebeveyn: “-Hocam şimdi bizim oğlan dersini düzenli çalışmıyor, verilen ödevleri ya eksik yapıyor ya da hiç yapmıyor, her fırsatta ya pc'nin başına oturup oyun oynuyor, ya da telefon elinden düşmüyor ama nedense sadece son gece çalışmalarıyla ders notları yüksek geliyor. Demek ki dersi iyi dinliyor ve tek seferde anlıyor. Yani aslında bizim çocuk zeki hocam!”
Yukarıdakine benzer söylemlerde bulunan velilere -Sonuç Odaklı Ebeveyn- ler deriz.
Süreç ve sürecin kalitesine bağlı olarak öğrenme dediğimiz kavramın kalıcılığına bakmaksızın, yalnızca karne notu ile ilgilenen veliler...
Peki bu ebeveyn modelinin sevgili çocuğu son sınıfa geldiğinde, velinin beklentisi ne olacaktır? Tabii ki çocuğunun tüm denemelerde aynı ders başarısında olduğu gibi başarılı olması... Ama sayılar tam tersini söylediğinde...?
"Eee hocam, bizim çocuk derslerinde hep başarılıydı, her dönem de takdir aldı, ne oldu da bu çocuk 12'ye geçince bir anda böyle oldu" sorusuyla ilk muhatap olan da bizler oluruz.
İnanç o kadar güçlüdür ki, ilk etapta sayısal veriler dahi veliyi ikna etmeye yetmez.
Bu 12 yıllık maratonda kırılma noktaları neresiymiş gelin hep birlikte bakalım.
• Çok küçük yaşlardan itibaren her olumlu davranışın karşılığında “aferin sana şimdi bunu hak ettin” diyerek ödül vermek. Cümle garip geldi değil mi, nesi yanlış ki bunun dediniz bir çoğunuz… Olumlu davranışı alışkanlık haline getirmek için böyle pekiştireçler elbet gereklidir fakat burada sorun görev ve sorumluluk bilincini göz ardı etmekten kaynaklanır. Gencin ergenlik döneminde istenilen davranışa karşın istediği talepler artınca önüne ket vurulmaya başlanır ve görev ve sorumluluklarını aksatmaya daha doğrusu istekleri karşılanana kadar sizinle inatlaşmaya başlar. Bu uzun vadede kendi geleceği için yaptığı tüm yatırımları aslında sizin için yapmasına yol açan bir alışkanlığa dönüşür. Bugün sınava hazırlanan bir gence neden doktor olmak istiyorsun diye sorduğumuzda söyleyeceği en son şey “insanlığa yardımcı olmak için” oluyor. Bu sorunun cevabı artık “Ailem öyle istiyor. Annem çok mutlu olacak. Çok para var o işte. Çocukluğumdan beri hep doktor olacağımı hayal ettiler” vb. şeklinde oluyor.
• Başka bir önemli neden de şudur; Öğrenci birkaç ay düzenli ders çalışır, sınava girer. Bir de bakar ki hiç te düzenli çalışmayan sıra arkadaşı ondan daha yüksek not almıştır. Bu ve benzeri olaylar birkaç kez daha tekrarlanır. İlköğretim olsun ortaöğretim olsun tüm kademelerde yukarıda da bahsettiğim karne notu başarı ‘yanılgısı' en büyük düşmanımız olmuştur. Öğrenci bu sistemde düzenli çalışmasa da birkaç aylık anlatılan konuyu son birkaç gece de tekrar ederek yazılıda başarılı olabilir. Bunun tadına bir kez varınca bir daha kim dinlesin uzman görüşünü… Ama MEB ile ÖSYM Sistemi birbiriyle uyuşmuyor. Üniversite sınavlarına son birkaç ay sıkı çalışarak başarı gelmiyor maalesef…
Sonuçta aile de öğrenci de inanmak istemese de 12. sınıfta sayısal verilerin karşısında (deneme sonuçları) ikna olmaktan başka çareleri kalmıyor. Kökleşmiş inançlarını bir kenara bırakan aile gerçeklerle yüzleşiyor. Kendi geleceği için çok yanlış bir yolda olduğunu anlayan genç, sistemli çalışmanın uzun vadede fayda sağladığının farkına varıyor.
İlk başta gerçekler, mevcut durumu daha da kötüleştirse de (anne-baba ve çocuk arasındaki başarı üzerine yapılan çatışma), süreç boyu aile ve öğrencinin inançlarını değiştirmek için bin bir takla atsak da, sonunda gelişime ve değişime açık olan ebeveynler ve öğrenciler ile işbirliği yapabildiğimizde her zaman kendileri için daha olumlu ve daha verimli adımları atıyorlar.
Umarım bu yazıyı okuyan sevgili anne-babalar ve öğrenciler, okullarda yapılan yönlendirme ve uyarılara daha çok dikkat edip klasik çalışma hatalarına mahal vermeden önlemlerini alır, değişime açık olur ve tecrübeleriyle rehber olan öğretmenlerinin gösterdiği yolda yürüyüp başarıyı yakalarlar.