Sosyolog ve Aile Danışmanı - Aleyna Çalış

İnsan psikolojisine ekonominin etkisi

Yaşam doyumu hayatın yaşanabilir olması adına olmazsa olmazlarının başında geliyor. Birçok insan hayattan keyif alabilmenin yolunu ararken denedikleri ve tükettikleri yollarla birlikte zaman zaman çaresizliğe düşebiliyorlar. Bizler yaşamdan doyum elde edebilmek adına birçok şey yaparken çoğu zaman her şeyin bizlerin kontrolü altında olabileceğine dair bir yanılgıya düşüyoruz. Peki gerçek tam olarak nedir bizim yaptıklarımız yaşamdan doyum alabilme yolunda yeterli midir yoksa daha fazlası mı gereklidir? Aslına bakarsanız bizlerin yaptıkları eylemler, hayatı algılayış biçimimiz ve kendimize karşı olan algılarımız hayattan doyum alabilmenin çok önemli bir kısmını oluşturuyor. Ancak bunlar ne yazık ki tek başına yeterli olabilecek kriterler değiller. Bir de bizim dışımızda gelişen gerçeklikler mevcut. İçinde bulunduğumuz süreçten yola çıkarak şunları söyleyebiliriz ki; sosyal ve ekonomik kriterler de bizlerin hayattan doyum almasının önündeki basamakları oluşturan önemli adımlar. İçinde bulunduğumuz süreçte birçok sebepten kaynaklı olarak ekonomik dalgalanmaları sıkça yaşıyoruz. Bu dalgalanmalar bizim bireysel, ailesel ve sosyal hayatlarımızı nasıl etkiliyor?
Yapılan araştırmalar şunu gösteriyor ki ekonomi ve insan psikolojisi üzerindeki etkisi yaşamın diğer alanlarından alınan doyumun da azalmasıyla daha da kritik hale geliyor. Sosyal anlamda doyumun pek mümkün olmadığı koşullarda bu arada oluşan açığı çoğu zaman ekonomik katkılarla düzenlemeye çalışıyoruz. Ekonominin diğerler unsurlardan farkı şudur ki; bireyler ekonomik olarak kendilerini daha özgür hissettiklerinde bir eylemi gerçekleştirebilmelerinin önündeki adımların daha az olacağını düşünür ve hayata dair umudu ve buna bağlı olarak eyleme geçme arzusu daha yüksek hale gelir. Ekonomik anlamda dalgalanmaları yaşayan ve kaygıları olan bireyler ise kendilerini daha da çaresiz, umutsuz ve isteksiz hissederler. Bu durumu klinik anlamda ele alacak olursak depresyonun oluşumuna etki eden en önemli etkenlerden biri olarak ekonomik problemleri görebiliriz. Ailelerin iç dinamiğine baktığımızda tüm bu ihtiyaçların karşılandığı temel kaynak olarak görülmesi mümkün olacaktır. Ancak ekonomik dalgalanmalar ve kaygılar hayatımızın her alanın etkileyeceği gibi hayatın temeli olan aileyi de daha da derinden etkileyerek kişilerin kendi hayatlarından doyum alamamalarının nedeni olarak karşımıza çıkıyor. Bu durumda ailede depresyonla mücadele eden bireylerin sayısının artması pek de sürpriz olmuyor. Başlarda da bahsedildiği gibi yaşam doyumunu sağlayan tek kaynak ekonomik varlık değildir.Hatta çoğu zaman ekonomik varlığın tek başına yeterli olamayacağını da gözlemlememiz mümkün olacaktır. Bu inancın oluşmasını sağlayan şey de bahsettiğimiz üzere ekonomik anlamdaki eksikliklerin daha yoğun yaşanıyor olması. Klinik olarak durumu gözlemleme ve geliştirme adımlarını ortaya koyacak olursak ekonomik özgürlüğün de içinde olacağı değerlerimizi ele almak en faydalı yol olacaktır. Böyle durumlarda kişinin hayatının daha anlamlı hale gelmesi adına farkındalıklı bir şekilde değerlerine odaklanarak bir hayat inşa etmesi depresyon ve benzeri klinik problemlerin ortaya çıkmasını engelleyebilecek en önemli yol haritalarıdır. Genelde problem, değerlerimizle aramızdaki ilişkinin kurulamamasından kaynaklanmaktadır. Peki bu değerlerin neler olduğunu bulmamız nasıl mümkün olacak? Dilerseniz şu soruyu kendinize sorabilirsiniz. Ne pahasına olursa olsun neler için bedel ödemeyi kabul edebilirim? Bu sorunun dünyadaki en yaygın cevabı ailedir. Bu cevaba eşlik edenler ise ilişki, finansal güvenlik, bağlılık ve aidiyet olarak karşımıza çıkmaktadır.

YORUM YAP