Işıklar açık oturumda göç konusunu değerlendirdi

Işıklar açık oturumda göç konusunu değerlendirdi

25.04.2016 11:15:57

İstanbul Aydın Üniversitesi Türkiye Araştırma Merkezi tarafından Florya Yerleşkesinde düzenlenen, Uluslararası Kent Konseyleri ve Kentler Kongresinde, Kent Konseyleri En İyi Uygulamalar Yarışması ödül töreni düzenlendi. Kent Çevresi Tarımı projesiyle yarışmaya katılan Silivri Kent Konseyi Başkanı Prof. Dr. Ahmet Yörük, ödül almaya hak kazandı. Yörük'e ödülünü eski bakan İdris Güllüce ile Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar takdim etti.

IŞIKLAR AÇIK OTURUMDA GÖÇ
KONUSUNU DEĞERLENDİRDİ
Ödül törenin ardından Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Banu Dalamanın moderatörlüğünde, Göç ve Mültecilerin Yerleştirilmesinde Yerel Yönetimlerin Rolü konulu bir açık oturum gerçekleştirildi. Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar, Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün, Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağrıcı ve Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz göç konusu ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.

IŞIKLAR: ARTIK ŞEHİRLER ÜLKELERDEN DAHA GÜÇLÜ
Başkan Işıklar, konuşmasında şu ifadelere yer verdi: “Dünyada artık ülkelerden çok şehirler hatta kasabalar ön plana çıkıyor. Ya tarihi bir misyonu ya da işlevsel bir hizmeti yerine getiriyor olması, şehirlerin devletlerden daha çok ön plana çıkmasına, şehirlerin ötesinde o kasabaları dünyanın gündemine getirecek kadar güçlü hale geliyor. Yerel yönetimlerin böyle bir anlamı, böyle bir önemi var.

“TÜRK MİLLETİNİN HASLETLERİ VAR”
Göçün sosyal olarak Türkiye'nin coğrafyasında çok daha değişik tanımı var. Niçin Türkiye? Yanı başında Katar, Kuveyt, Sudi Arabistan'da Allah vergisi bir zenginlik, saltanat, lüks bir yaşam var. Bu insanlar niçin oralara gitmiyorlar? Orada para var, servet var, her şey var da neden Türkiye'ye geliyorlar? Bunu düşünmemiz lazım, bu çok önemli bir tespit olmalı. Bunun altında yatan sebep şu, Türkiye'de bir umut, aydınlık, yardımseverlik, insana insanca davranan, yüzyıllardır Osmanlı'dan gelen hoşgörü kültürü olan bir yapı var. Türkiye'de demokrasi var. Sağ elin verdiğini, sol elin göstermeyen bir nesil var. Dünyada hiçbir millet yoktur bizim kadar met cezirlerle yaşayan. Onlarca kültür, onlarca medeniyet, onlarca ülke hepsinden bir şeyler almışız, vermişiz, savaşmışız, kazanmışız, kaybetmişiz ama o coğrafya üzerinde binlerce yıldır yaşamış, Güneş Doğudan Doğar lafını söyletecek kadar medeni bir hayat sürmüşüz. Şimdi Berlin'e 13 bin göçmen gitmiş, Berlin Belediyesi alarma geçmiş, merkezi hükümete yazılar gönderiyorlar ve kitleniyorlar, ne yapacaklarını bilmiyorlar. Az önce konuşma yapan başkanımız sadece Küçükçekme'ye gelen 35 bin kişiden bahsediyor. Bahsedilen toplam rakamların 3,5 milyon olduğu söyleniyor. Türkiye böyle bir millet, böyle hasletleri olan bir coğrafya. Övünmemiz gerek başka bir şey var. Bu coğrafyanın özellikle Ortadoğu ve Balkanlara kadar gelen süreç içerisinde, kuşak içerisinde bir vaha gibiyiz. İnsanıyla, sevgisiyle, yardımlaşma kültürüyle, dayanışma içerisinde olan bir coğrafya içerindeyiz. Biz bir örnek, bir modeliz o tarafa doğru bakarsınız. Batıya doğru bakarsanız, Yahudi Brzezinski'nin 1978'li yıllarda sınırları yeşil bir kuşak gibi çizmeye çalıştığı anlayış, bizi medeniyetin altına iten, İslam anlayışını terörize eden, fakir fukara, üretemeyen, yönetemeyen bir anlayışla bütünleştirmeye, yaklaştırmaya çalışan zihniyeti, şimdi bu göç meselesinde güzel bir sınav vererek onlarla yüzleştirmemiz lazım.

“ÜLKEMİZ ONLAR İÇİN TÜNELİN SONUNDAKİ IŞIK”
Yüzyıllarca orasını sömürge altında tutan, Suriye'de Fransızcayı ana dili tutmaya çalışan, Tunus'ta, Cezayir'de ana dili Fransızca, yabancı dili Arapça tutmaya çalışılan bir süreçte bundan sonra onun sonuçlarına da Avrupa katlanacak. Fakat öyle bir şey olmuyor, sonuçlarını biz çekiyoruz, biz yaşıyoruz bu sorunu. Bu süreci; Türkiye'nin demokrasi ile cumhuriyet değerleri ile kurumsallaşmış derin medeniyetini, binlerce yıldır yönetmiş devlet geleneğini, çok daha sağlam korumamız gerektiğinin güzel bir mesajı olarak alıyorum. Çünkü bize geliyorlar, ışık burada! Tünelin sonundaki ışığı burada görüyorlar. Niçin başka tarafa gitmiyor bu insanlar, bu tarafa akıyorlar? Bu nedenle yerel yönetimleri güçlendirmemiz gerekiyor, yaşatmamız gerekiyor.

MERKEZİ YÖNETİM YETKİLERİYLE VEDALAŞMALI
Devlet dış politika, savunma, eğitimin dışındaki neredeyse bütün hizmetlerini; yerel kentleşmeye yönelik, kent hizmetlerindeki insan unsurunu öne çıkaracak sosyaline eden, sosyal politikalarını bir sosyal insan profiline dönük hizmetlerini yerel yönetimlere, kent meclislerine, kent konseylerine, sivil, devlet dışı organizasyonlara, enjiyolara bırakacak. Peki bu nasıl olacak? İller Bankası bütçenin % 4,5'ğunu verip, onun dışında hiçbir geliri olmayan, senede 12 TL emlak vergisi verip hizmet isteyen insanla yüzleştirilen bir belediye olmaktan çıkarılması gerekir. Merkezi idarenin kaynakları ve imkanları sünger gibi yutan, büyük bir israfla, o araç gereç havuzları, personeller.. devletin artık bu yetkileriyle vedalaşması, yerel yönetimlere aktarması, yerinden ve yerel yönetimin daha da güçlendirilmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır.

YEREL YÖNETİMLERİN REFORMA İHTİYACI VAR
Yerel yönetimlerim yeni bir reform anlayışına ihtiyacı var. Başkanlık sisteminin alası bu gün belediyelerimizde var. Belediyeler tam bir başkanlık sistemi ama nasıl bir başkanlık sistemi? Bütün yetkiler fulü, geniş ifadelerle. Bunu yapabilir, sana göresi, bana göresi görecelilik taşıyan, netlik taşımayan, netleşmeyen görev tanımlarıyla dolu bir yerel yönetim yasası var. Bu reforma kesin ihtiyaç var. Ulusal politika, dış politika, milli savunma, milli eğitim politikalarının dışında, artık bir köy kahvesinin önündeki yola atılacak elektrik hattını bile İçişleri Bakanlığı'na soracak anlayışı ortadan kaldırmamız, yerelleştirmemiz lazım.

KAYNAK SORUNU VE NET OLMAYAN BELEDİYE YASASI
Kent paydaşlığı ve kent ortaklığına dayalı, beraber yönetmek anlayışı içerisinde organize olmuş bir anlayışı güçlendirmezseniz, bu 3,5 milyon insan sanki sadece İçişleri Bakanının, Sağlık Bakanının bir problemi halinde görülür. Devlet bakıyor, biz bu durumun içinde değiliz ki, ne yapabilirim gibi bir mantıkla karşılaşırız. Fitre verir gibi merkezi bütçeden pay ayrılan bir yerel yönetimin, en büyük sorunu öncelikle kaynak sorunu. İkinci de hangi görev ve tanımı, hangi kaynakla yapacağını fulü ifadelerden kaçan, daha net ifadelerle açıklanması gerekiyor. 5393 sayılı Belediye Kanunu 14. ve 15. ifadelerde belli, kentin ekonomik ve sosyal yaşantısını düzenler. Türkiye'de ulusal ve bölgesel kalkınma ajansı var. Biz de Yerel Kalkınma Ajansı kuralım dedik. Yasada da tanımlıyor, buna engel var mı? Yok. Peki yapabilir miyiz? O belli değil! Yapamaz mıyım? O da belli değil! Böyle bir muğlak. Bu tanımlar yeterli değil. Bir teştişte tüm o fulü ifadeler, aleyhinize de lehinize de kullanılabiliyor. Bıçakla adam da kesersiniz, ekmek da kesersiniz nasıl kullanacağınıza bağlı. Yerel yönetimler, kent paylaşlarıyla ortaklıklarıyla, güçlü, dinamik, merkezin yetki aktarımını yapanın yanına da kar kalmayacak şekilde bir otokontrol mekanizmasını tesis ederek yetkilendirilmeli.

60 İSLAM ÜLKESİNİN SADECE BİRİNDE CUMHURİYET VAR!
Bu göç sorunu aslında çok önemli bir sorunumuzla bizi yüzleştirdi. Öncelikle bizi umut gören bu insanları düşman olarak göremeyiz. O coğrafya üzerinde 500 sene de biz kaldık, onları misafir ederek, onlara bakacağız. Bunda bir sorun yok. 3,5 milyon insanı misafir ederek, gıkını çıkarmayan başka bir millet dünyada yok. Neden Türkiye'yi seçtiklerinin mesajını iyi almamız lazım. 60 tane İslam ülkesinin bir tanesinde cumhuriyet var! Bir tanesinde demokrasi var, laiklik var! Bir tanesinde kadın, erkek eşitliği var. Onu iyi korumamız lazım, onun değerlerini ve anlamını bilerek, daha da güçlendirmemiz lazım.”
Haber MERKEZİ

YORUM YAP