Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar, TÜRAM'la birlikte son günlerde tartışma konusu olan birkaç konuyu değerlendirdi.
“BAŞINDAN BERİ İYİ NİYETİMİ KORUMAYA ÇALIŞIYORUM”
Muhalefete seslenen Işıklar şöyle konuştu: “Kutlu'ya bu yaklaşımından dolayı teşekkür ederim. Konuşmama Napolyon Bonapart'ın bir sözü ile başlamak istiyorum. Napolyon, “Rakibiniz hata yapıyorsa rahatsız etmeyin” diyor. Ben de hatalı açıklamalara rağmen konuşmayı bölmedim. İyi niyetimi ve insani yaklaşımımı başından beri korumaya çalışıyorum. Biliyorsunuz ki hepimiz etten ve kemikten yaratılan insanız. Ben ağabeylik yapmaya çalışıyorum. Burada bizden yaş olarak büyük meclis üyelerimiz de var. Daha yeni siyasete atılan gençlerle de birlikte çalışıyoruz.
“İKBAL PEŞİNDE DEĞİLİM”
Ben akademik hayatıma devam edebilecek düzeydeyken gönüllü olarak Silivri'ye hizmet etmek için çabalayan birisiyim. Siyaset mesleğim veya işim değil, ikbal peşinde de koşmuyorum. Sizlerle birlikte ilçemize vizyon kazandırmayı hedefliyorum. Ben 1989 yılından sonra ilçemize halk meclisini kuran kişilerden birisiyim.
“12 MİLYON DOLARLIK KİPA OLAYIYLA İLGİLİ AĞZIMDAN BİR ŞEY DUYDUNUZ MU?”
Kavga gürültü çıkmadan seçim dönemi yaşatan huzurlu bir Silivri'de Belediye Başkanının hiç mi payı yok? İki tane seçim kampanyası geçirdim. Çanta Belediyesinin eski belediye başkanı benim rakibimdi. Arkadaşlarımın dosyalarını ben teslim aldım. Bir gün duydunuz mu ağızımdan bunları (eski dosyaları) söylediğimi? Hüseyin Turan'ın Başkanlık yaptığı dönemde belediye başkan yardımcılığını yapan Namık Öndeş Kipa Olayı patladığı zaman dava için adliyeye geldi. Bana, “Başkanım benimle ilgili otobüsün üstüne afiş yaptırmışsın” dedi. Ben de ona, ‘Ağzımdan ‘N' harfini dahi duyamazsın. İki tane evladım var benim. Onların üzerine yemin ediyorum” dedim. Böyle bir şey olabilir mi? Yine benim ağzımdan Hüseyin Turan ile ilgili olmadık açıklamalar duydunuz mu? Duydunuz mu hiç ağızımdan 12 Milyon Dolarlık Kipa için Hüseyin Turan'a bir şeyler söylediğimi? Geçen sene farklı bir konu açılmıştı ama kapandı. Burası Kırkpınar Meydanı değil kimse kimseye pes ettirmeye çalışmasın. Herkes mücadelesini yapacak, söyleyecek ama hepsi saygı ve sevgi çerçevesinde gelişmeli.
“ELİME ÇOK KOZ VERDİLER AMA BEN YİNE DE KONUŞMADIM!”
Siz benim kültürümü anlamadınız mı? Kipa olayını anlattım mı? Açın bütün gazetelere bakın, beraber seçime girdiğim arkadaşlarımız da var. İsmini dahi anmadım. Sayın başkanımız, sevgili kardeşim, sevgili arkadaşım şeklinde konuştum hepsiyle çünkü ben başkan yardımcılığı görevi yaptığım dönemde o meclis üyesiydi. Bir diyaloğumuz ve hukukumuz olduğu için yarın el ele vereceğiz. Hepimiz burada yaşıyoruz. Soyumuzun mezarı da burada. İkinci seçim döneminde de Tahir Sert hakkında söylediğim bir tane olumsuz bir şey oldu mu? Elime o kadar çok şey verdiler ki söylenmesi gereken ben yine de söylemedim. Ben o kültürü ve üslubu çok iyi korudum. Özür dilerek söylüyorum; bir insana öküz dersin kızar ama koçum dersin kızmaz. Halbuki ikisi de hayvan. Eleştiriyi yaparken nasıl söylenmesi gerektiğini bileceksiniz. En ağır eleştiriyi en güzel ifadelerle yapabilirsiniz ama dozunu ve saygınlığını kaçırmadan.
“HAVUZ MEDYASI MANTIĞIYLA ÇALIŞAN BİR TETİKÇİ BULMUŞLAR”
Havuz medya mantığı ile Sabah ve Akşam gazetelerine haber göndermek üzere bir tetikçi bulmuşlar. O zaman dikkat edeceksin arkadaşım ne söylediğine ya da ne yazdığına. Belediyenin onurunu korumaksa eğer ki görevin, bir belediye başkanının veya müdürlüklerinin nasıl görev yaptıklarını bileceksin. Burada kaç tane müdürlük varsa harcamaları gerçekleştirme görevlileri onlardır. Belediye başkanının o gerçekleştirme görevi sorumluluğu içerisinde olan müdürüne talimat vermek gibi dahi bir yetkisi yok.”
Mutlu Bozoğlu'nun müdahalesiyle Işıklar: “Ben de külahımı tuvalette bıraktım. Git onu orada dinle. Senin külahını bırakacağın yeri söyleyeceğim ben sana bir gün...” dedi.
Müjdan Gezen Tiyatrosuna yapılan ödeme ve köfte harcamaları hususunda ısrarını sürdüren Bozoğlu, meclis üyesi arkadaşlarının telkini ile “Yaşınızdan dolayı cevap vermiyorum” diyerek Başkanla arasındaki sözlü tartışmayı uzatmadan noktaladı.
“DENETİM YAPMANIN BİR AHLAKI VAR”
Işıklar açıklamalarına şöyle edvam etti: “Denetim Komisyonu olarak 1375 lira faturayı telefonla çekeceksin sonra da gazeteciye vereceksin. Gazeteci de o kadar evrak arasından onu yayınlayacak. 3 senedir köfteyle yatıp köfteyle kalkıyorsunuz. Köftecilik benim çocuğumun mesleği değil, dedesine özenerek esnaflık yapmak istemişti. Bu konuyu duyduğum anda hemen kendisine işi bıraktırdım. İnsan hiç gece vakti belediyenin nasıl çalıştığını bilmez mi? İstanbul Büyükşehir Belediyesinden, mezarlıklardan, kara yollarından kendi belediye işçilerimizde dahil olmak üzere İSKİ'de çalışan çocuklarımız var gece vakti işlerinden dönen. Hepsi bizim insanımız. İşlerinden saat 23.00'da dönmüşler, aç mı göndereyim evlerine? O saatte hangi esnaf açıksa oraya gidip yemeklerini yerler. Bir tane fatura 1375 lira etmez. Çocuklar bir köfte ekmek yiyorlar. Bu fatura kim bilir ne zaman toplanıp kesilmiştir. Ayıp değil mi bunu yapmak? Ben bunları söylemeye utanırım. Denetim yapıyorsunuz, bu işin bir ahlakı var.
“ÖZEL KALEMDEN BİR LİRA HARCAMAM YOK BUNU NİYE SÖYLEMİYORSUNUZ?”
Getirirsiniz buraya bakarız yanlış mı diye hatta bu davranıştan dolayı da kendisine teşekkür ederiz. Ben bu konuyla ilgili arkasından şunu dedim, “Bunu görüyorsun da diğerlerini neden görmüyorsun. Bir tane uçak bileti, otel konaklaması alınmış mı? Özel telefon numaram belli hiç faturasını gördünüz mü? 7 senelik görev süremde özel kalemden 1 lira harcamam yok. Oraya giden bütün masrafı ben cebimden karşılıyorum. Bunları da gör o zaman onu görüyorsan!” Bu tek kelimeyle ayıp.
“BEN ŞAMAR OĞLANI DEĞİLİM”
Çıkarken de diyor; “Külahımı bıraktım sen anlat.” Ben de külahımı başka yere bıraktım o zaman ama yine de biz dinliyoruz. Bu nezaketi de göstermesi lazım. Kiminle konuşuyorsun? Ben şamar oğlanı değilim. Bir şey yapıyorsun ama yaptığın terbiyesizce bir olay. Ayıp beni mi ayaklar altına düşürdüğünü zannediyorsun? Kendini düşürüp itibarsızlaştırıyorsun. O faturanın resmini çekip söylemem bile çünkü altında 10 tane imza var. O kadar insan zan altına sokulur mu? Belediyede görev yaptığı sırada fotoğraf çekip evrak paylaşılır mı? Burası namahremin değil mi senin? Bir hukuku var yani önce komisyona getirirsin sonra burada konuşuruz olmazsa basına verirsen ver. Mal bulup mağrip gibi üstüne atlamak, rencide edici, aşağılayıcı bir olay değil mi? Bu kadar insanın önünde taşıyabilir misiniz bu yükü?
“KÖRE GÖR, SAĞIRA DUY DİYEMİYORUZ”
Şimdi TÜRAM konusuna gelirsek edindiğiniz bilgi yanlış bunu söylemeliyim. Biliyorsunuz fideyi Çatalca Belediyesi ekiyor. Tohumunu nereden alıyor peki? Tohum alınacak ki fidan olacak. Küçük fidesini oradan aldık. Tohumu var bu işin. Bakın ne kadar büyük bir eksiklik. Bir kere TÜRAM'a gelmediniz. Mühendislere sunum yaptım sağ olsunlar geldiler. Köre gör, sağıra duy denilmez gibi bir durum yani bir kere gelip görsen oradaki durumu söylediklerinden utanacaksın.
“TARIMDA KENDİNİ KORUMAYA ÇALIŞAN MİLLİ BİR POLİTİKAYA İHTİYAÇ VAR”
Doğru, ben köylülere veya vatandaşa anlatmıyorum bu şekliyle ama yaşayarak görecekler. Namık Kemal Üniversitesi ile TÜRAM'a başladığımız günden beri ilçemizde yıllar önce var olan ekilen ve yetiştirilen tarım ürünlerini tekrar gün yüzüne çıkarmaya çalışıyoruz. Geçmişini bildiğimiz toprakların hafızası var. Bu yüzden fabrikaları dolaştık. Kadıköy'e giderken sol tarafta kalan Türkiye'de ilk defa tohum üreten Algen Tarım diye bir şirket vardı. Fransızlar ve İtalyanlar tepelerine binip iflas ettirdiler. Firma 5 bin tane envanter bulmuş, Türkiye'nin bütün ürünlerini hafızasında saklıyor. Çünkü ülkemizde büyük bir tarım girişimi olmadığı için yok etme politikası uygulanıyor. Bu yüzden kendini korumaya çalışan milli bir politikaya ihtiyaç var. Kendi fidemizi ve tohumumuzu yurt dışından alıyoruz. Hatta İsrail'den. Yaklaşık 1 milyar dolar para ödüyoruz kendilerine üstelik tohumun geniyle oynuyorlar ve tohum kendini tekrar yenilemiyor seneye tekrar almamız için. “Bizim bu kadar para ödediğimiz tohuma hastalık geni verseler ülkemizde hastalık olur mu?” diye sordum bir Ziraat Mühendisine. “Olur” dedi bana. Bugün domuz gribi ve kuş gribi aşıları için 5 Milyar Dolarlık aşılar var hastane depolarında ve aşılar çıktı. İşte bu şekilde soyuluyoruz. Ancak bu şekilde bu memleketi yerle bir edebilirler. Kendimize özgü fidemizi, tohumumuzu üretmezsek tarım ülkesi olan bir ülke açlıkla nasıl mücadele eder? Bugün 30 tane ilimizde açlık baş göstermiş, üretecek bir şey bulamamışlar.
“BİZ TÜRAM'I BALIK TUTMAYI ÖĞRETMEK İÇİN KURDUK”
Biz çiçeği üretme derdinde değiliz. Balık tutmak da istemiyoruz, biz burayı balık tutmayı öğretmek için kurduk. Orada hastalık üretmeden yetişecek aromatik türlerden 41 tane fidenin tohumunu bulduk ve üretiyoruz. Aynı zamanda o tohumları isteyenlere de ücretsiz veriyoruz. Süs bitkileri ayrı bir dal. Süs bitkilerini de Yalova yapmış, türünü bulmuş. Hem de ülkemizin hava koşullarına dayanıklı türleri bulmuşlar. Tohumunu oradan alıyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş da oradan alıyor. Kalkınma Kooperatiflerine, yetiştirilmesi için bir tohum ve de ekilecek kutuyu veriyorlar.
“AROMATİK BİTKİLERİN NE ANLAMA GELDİĞİNİ BİLMEDEN TÜRAM'I ELEŞTİRMEK OLMAZ”
Biz burada süs bitkilerinin tohumunu üretmeye başlamadık henüz fide haline getiriyoruz. Büyükşehir'in bizden çiçek alması için Kadir Topbaş ile görüştüm. “Tamam” dedi. Mevlüt bey geldi hatta bakıp inceledi. Bizden çiçek almak için çalışma başlattılar. Gerçekten sevindim biz üretelim burada ama tohumu yine oradan alacağız. Tohum üretmiyoruz biz, fide halinde köylüye tohumu ve kutuyu vereceğiz onlar üretip yetiştirdikten sonra alım garantisi vereceğiz. Aromatik bitkilerin ne anlama geldiğini bilmeden TÜRAM'ı eleştirmek olmaz. TÜRAM üniversite tezlerinin yapıldığı laboratuvardır. Ben Bedrettin Dalan ve Erdoğan Demirören'le de görüştüm sponsorluk konusunda. İkisi de akademik bir eğitime destek vereceklerini taahhüt ettiler. “Yeter ki böyle bir şey yap biz destek oluruz” dediler. İbrahim Arıkan rahmetli olmasaydı o da çok büyük destekler verecekti emin olun.
“TÜRAM HEPİNİZE AÇIK”
Tarımda paketleme ve pazarlama çok önemli unsurlardır. Uçucu yağ ve ekstrakt çıkarmak da ayrı bir mesele. Bütün bunları bilmeden kalkıp eleştiri yapmayı ben haksızca söylenen bir duyum olarak görüyorum. O yüzden bu duruma tepki göstermem çok doğal. Gidip bir bakıp inceleyin. İnsan araştırıp sorar. Benim orada olmama gerek yok. TÜRAM hepinize açık. Bir meclis üyesi gidecek oraya da ilgilenmeyecekler mi? Gidip bakarsın yerinde incelersin o zaman eleştirin başım üzerine ama öbür türlü haksızlıkla yapılmış bir eleştiriyi kabul etmiyorum.
“TRETUVAR YAPMADAN ASFALT DÖKERSENİZ PATLAR”
Asfalt konusuna geleyim. Şimdi Akören Muhtarımız Hüseyin Ergin burada olsa da diğer köyleri gösterse diyorum. Arkadaşlar ben teknik eleman değilim. Ama ömrüm belediyede geçti. Belediye başkan yardımcılığı ve meclis üyeliği de yaptım. Sizler gibi ben de oturdum o koltuklarda. O dökülen asfalttan önce bir tretuvar yapılmalıydı. Neden tretuvarlar yapılır biliyor musunuz? Çok basit bir kuralı var. Tretuvarlar yapmadan yola asfalt dökülürse asfalt incelir ve patlamaya başlar. Ama tretuvar yapılırsa asfalt araba geçtikçe tretuvar sayesinde sıkıştığı için hiçbir şey olmaz. Asfalt daha çok sağlamlaşıyor diyebilirim. Yani bu dökülen asfaltta tretuvar yapılmamış, tretuvar yapıldıktan sonra dökelim asfaltı çünkü sağlıklı değil altındaki zemini en az 20 veya 30 cm kaldırmak lazım. Çünkü toprak yumuşak. Bunu söylemek yanlış mı? Oraya dökülen asfalt bu şekilde, bakın seneye asfalt kalacak mı orada? Kalmayacak. Bu konuyla ilgili arkadaşlara talimat verdim. Bütün Akören'in tretuvarlarını yapacağız. Yazık değil mi oraya dökülen asfalta, israf değil mi bu? Ben bunu söyledim. Oraya gelin isterseniz beraber bakalım nasıl yapıldığına sanki kamyonun arkasından kürekle atmış gibi olmuş. Bu böyle olmaz. Ben kimseyi eleştirmiyorum. Uyaralım o zaman doğrusunu yapsınlar.
“SİLİVRİ'NİN BİR TARIM VİZYONU VAR”
O dediğin muhasebeci terimine de takılmıyorum. Benim mesleğim araştırmacı, belediye başkanlığı görevim biterse de önemli değil. Allah niyet eden herkese nasip etsin. Öncelikle bir vizyon mantığı kurmalıyız. Burada bir tarım vizyonu var. İnsani Gelişme Merkezi olabilecek organize sanayi bölgesi var. Bunu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş da söyledi. TÜRAM'ı en son Üsküdar'daki toplantıda bahsettiğimde, “Mutlaka gelip dolaşacağız arkadaşlarla da paylaş” dedi. Ben bunu kamuoyuna anlatmaya çalışıyorum. İnsani Gelişme Vakfı da dahil olmak üzere Birleşmiş Milletler ayın 14'ünde Türkiye'ye gelecek. Örnek bir çalışma olarak desteklenmesi gereken proje raporunu hazırladılar.
“TÜRAM SADECE BENİM DEĞİL HEPİMİZİN…”
Arıcılık kursumuz biliyorsunuz yeni başladı. 660 kişiye arı da beraber olmak üzere 2 kovan veriyoruz. Bahçesine koysun diye. 4 tane kovan 1 asgari ücret kadar gelir getiriyor bunu biliyor muydunuz? İsterseniz hesabını yapabilirsiniz. Kovan bakımını öğretiyoruz. Bunları duydun mu? Söyledi mi çiftçiler sana bunları? Bunu da yapıyoruz. Ayrıca tohumları veriyoruz. Şimdi 30 tane çiftçimiz karabuğday ekmeye başladı. Bütün Türkiye'ye de tohum gönderiyoruz. Yani arkadaşlar bunları görmeden veya bilmeden konuşulması beni rahatsız ediyor. Yanlış görebilirsiniz, gider eksiğini de gösterebilirsiniz. Sizler benim kardeşim gibisiniz, meclis üyelerimizin her birinin onuru bu belediyenindir. TÜRAM sadece benim değil, hepimizin, korumalıyız onu.
“ALLAH'TAN BAŞKA KİMSEDEN KORKMUYORUM”
Bugüne kadar iki tane seçim de kimsenin burnu kanamadan ve tartışmadan geçti. 39 tane ilçesi olan İstanbul'un en huzurlu ilçesinin Silivri olması bir tesadüf mü? Bakın ben ortamı germemek için elimden geleni yapıyorum. Beni bir gün korumayla veya eskortla gezerken gördünüz mü? Gecenin ikisinde veya üçünde sahile oturmaya gidiyorum. Tek başıma dolaşıyorum. Allah'tan başka kimseden korkum yok. Yeter ki doğru ve inandığımız değerleri uygulayalım. Ben üzerimden birilerinin geçmesine razıyım yeter ki hak eden ve saygı gösteren insanlar olsun. Paspas olurum ben ama saygısızlık yaparak hakaret edenler de gereken cevabı alırlar işte o zaman benden.
“BELEDİYE BAŞKANLIĞI MAKAMINA HAKARET ETTİRMEM”
Belediye Başkanı olmasam bütün bunlar Özcan Işıklar'a şahıs olarak yapılsa sesimi çıkarmam. Ama belediye başkanlığına hakaret ettirmem. Burası hakaret makamı değil, benden sonra gelecek olanlar da burasını korusun. Burada kalkıp başkana el sallayarak çıkılmaz salondan. Ne olursa olsun. O yüzden ben de bunun karşılığını veririm. Gerçekten ayıp, bu ayıbı da kapatacağız. Bizi niçin seçtiler buraya? Siyasetin görevi hizmet üreterek çare bulmaktır. Fikirler yarışacak, projeler koyacağız.
“SEVEN GÖZ KUSUR GÖRMEZ”
Hepimizin amacı aynı, daha iyi yaşamak. Silivri'de hak ettiğimiz gibi yaşayarak bu ölçüyü korumak önemli. Seven göz kusur görmez. Eleştireceğiz ama kalkıp burada rezil rüsva etmeye çalışarak, birini itibarsız kılmaya çalışarak, başkasının itibarını arttırmak olmaz. Bir kere bunu bilelim. Allah itibarsızlaştırmak için niyet eden kişiye vurur. Bunu çok yaşıyoruz. Hepimiz buraya bir niyetle girip öyle çıkıyoruz. Nasıl yaşadığımı da Allah'la ben biliyorum. Borç harç bunların hiçbirinin önemi yok.”
Hazal BAŞARAN