Hürhaber'e konuşan Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar, toplumun ayrıştırılmaması gerektiğinin altını çizerken, Anayasa değişikliği tartışmaları ile zamanlaması ve Türkiye'nin terör gündeminin yerel yönetimlere etkisine ilişkin Sevginar Sali'nin sorularına cevap verdi.
Gerçekleştirdiğimiz söyleşide Türkiye genelindeki konular ve bunların yerel yönetime etkisini değerlendirdiğimiz bölümde Başkan Işıklar, Anayasa Değişiklik paketine Evet veya Hayır görüşünün belirtilmesi üzerinden toplumun ayrıştırılmaması gerektiğinin altını çizdi. Evet'lerin vatan sevgisi kadar Hayır diyenlerin de aynı içgüdü ve anlayışla hareket etmiş olarak kabul etmemiz gerektiğini anlatan Başkan Bey, Türkiye'nin olağanüstü gündemlerine işaret ederken çözümün toplumsal huzur ve refah ile sağlanabileceğine ilişkin görüşlerine yer verdi.
IŞIKLAR: İSİMLER ÜZERİNDEN GİDERSEK SONUÇ ALAMAYIZ
Hürhaber'e verdiği 2017'nin ilk söyleşisinde gündemdeki Anayasa değişikliği konusuna da değinen Başkan Işıklar, “Başkanlık sisteminde bugüne kadar yapılan tartışmaların çok yanlış mecrada gittiğini düşünüyorum ama kamuoyunun gerçek tartışılması gereken gündeme dönmeye başladığını görmekten de memnuniyet duyuyorum. Tayyip Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Bahçeli, Deniz Baykal bundan sonra başka aday olacak veya aday olması gereken kişi gibi görmek bu tartışmaya bir haksızlık yaratmaktır. İsimler üzerinden gidersek burada sonuç alamayız.
Referanduma giderken şunu düşünmemiz lazım; bu Türkiye'nin gündemine ne getiriyor, Türkiye'nin yarınlarına ne sağlayacak, yaşam biçimimiz bu büyük medeniyetin gücü akamete uğrar mı, binlerce yıldır taşıdığımız gelenek ve göreneğe uygun mu? Bundan sonra Türkiye'yi hangi mecralara sürükleyebilir, hangi sıkıntılar doğur'u tartışmak gerekir.
“EVET DİYEN NE KADAR ÜLKESİNİ DÜŞÜNÜYORSA, HAYIR DİYENİN DE GELECEK ADINA DAHA İYİ BİR UMUDU TAŞIDIĞINA İNANMALIYIZ”
Türkiye'nin geleceği için hayırlı olacağını düşünerek ‘evet' diyorsa ‘hayır' diyen birinin de aynı iddia, aynı hak ve hukukla, kaygıyla kararına saygı göstermeli. Onun da bir kaygısı vardır; güçlendirilmiş bir parlamenter sistemle veya kuvvetler ayrılığı iyi denetlenen bir yarı başkanlık modeli ile daha iyi olabilir diyen birinin niye vatan sevgisini, kendi gelecek kaygısını düşünerek söylediğine inanmayalım? ‘Evet' diyen vatanını düşünüyor, ‘hayır diyen hain, PKK'lı, terörist…' şeklinde yansıtılması çok kötü bir şey. Evet diyen ne kadar ülkesini vicdanında düşünüyorsa hayır diyen için de gelecek adına daha iyi bir umudu taşıdığına inanmalıyız.
“ZAMANLAMAYI DOĞRU BULMUYORUM”
Anayasa değişikliği zamanlamasını doğru bulup bulmadığı sorusuna da yanıt veren Işıklar, konuyla ilgili açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Zamanlaması açısından uygun görmüyorum. Şöyle düşünün; köyün içinde birisi zenginleşirse diğeri fakirleşir. Birinin artısı diğerinin eksisi demektir. Mal ve hizmet üretimi artmadan birisi zenginleşeceğim diye bir politika ortaya koyuyorsa o zaman birinin artısı birilerinin eksisi demektir. Eğer Amerika'nın bu politikasını Trump güderse doların 8 TL olabilme ihtimalini düşünen insanlar var. Kaynakların %35-40'ının Amerika'ya toplandığını düşündüğünüzde dünyanın mal ve hizmet üretiminde bir artış olmadığı zaman bu politikanın dünyayı çok fakirleştireceğini, savaşlara sebebiyet verebileceğini şimdiden görmeliyiz.
Rusya'nın da aynı politikası var. Avrupa Birliği bu çemberi şimdiden kırmaya çalışıyor. Türkiye'nin daha çok üretimi artırması lazım. Sadece buğday, ayçiçeği üreterek zenginleşemeyeceğini, Obama'nın Putin'e verdiği cevaptan anlamalıyız; “Rusya'ya bakın” diyor. “Ürettikleri ne? Altın, doğalgaz, petrol.” Hiç teknoloji üretebiliyor mu?
“KEŞKE BUNLAR TÜRKİYE'NİN BÜTÜN DİNAMİKLERİYLE SÜRECE KATKI VEREBİLECEĞİ BİR ZEMİNİN HAZIRLANDIĞI DÖNEMDE TARTIŞILSAYDI”
Artık dünyada farklılıklar yaratıp kalıcı üstünlüklere taşıyacak kaliteli insan yetiştireceğimiz yerde karışıklıklardan, iç baskılardan, gelecek kaygılarından, yabancı misyon şefliklerinin önünde yüz binlerce insanımızın vatandaşlık almak için kuyruğa girdiği bir ortamda anayasa değişikliğinin gündeme gelmesi bence bir felakettir. Keşke bunlar Türkiye'nin bütün dinamikleriyle bu sürece katkı verebileceği bir zeminin hazırlandığı dönemde tartışılsaydı. İnsanların savaş korkusuyla yaşadığı bir baskı ortamında yapılması bence çok sağlıklı sonuçlar vermeyebilir.”
“HUZUR VE REFAH, TERÖRÜN PANZEHİRİDİR”
Ülke gündemini yoğun olarak meşgul eden ve toplumda üst seviyede bir tedirginliğin yerleşmesine neden olan terör olaylarının yerel yönetime etkisini yorumlayan Işıklar, “Terör bir sonuç. Aslında buraya getiren nedenlerle beraber düşünmek gerekiyor. Terör baskısını aşmak için insanların yaşam biçiminin sürdürülebilir olmasına yapılacak her 1 liralık yatırım, 20 liralık güvenlik riskini azaltıyor. Yani bu daha az toma, daha az gaz bombası, daha az silah demek. İnsanların huzuru, zenginliği, refahı ve geçim kaygısı taşımadan yaşaması terörün panzehridir. Sabah çocuğunu okula gönderen bir annenin akşam çocuğunun sağ salim eve dönmesi kaygısı taşıdığı bir ortamda nasıl huzur ortamını sağlayabilirsiniz?
“İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ TÜRBÜLANSTAN ÇIKMANIN YOLU YEREL YÖNETİMLERİN GÜÇLENDİRİLMESİNDEN GEÇER”
Bunların yerele yansıması çok normal. Yerel hizmetlere ekonomik olarak yansıyor. Doların bu artışı, ekonomik kırılganlığın yükseldiği dönemlerde hizmet sektörleri duruyor. Hizmet sektörleri durduğunda yatırım duruyor. Yatırım durduğunda domino etkisi yapan belediye yerel hizmetlere kaynak olan gelirler ortadan kalkıyor. Ortadan kalkınca belediyeler kaynak yetersizliğinden ekonomik daralmaya gidiyor. Daralmanın ötesinde moral ikliminin yok olması yerel yönetimleri en sıcak etkileyen konulardan biri. Bu bize işsizlik olarak yansıyor. 1-1,5 ay sürede 300'e yakın iş müracaatı aldım. İşletmeler işçi çıkarıyor. İşletmeler kapanıyor. Böyle olunca insanlar ümidini yerel yönetimin imkanlarına yönlendirmeye başlıyor. Ülke imkanlarında daralma olunca yerel yönetimin imkanlarında da daralmalar oluyor. Belediyelerin genel bütçeden 8 olan payı 4'e düştü. Bu yerel hizmetlerin azalması, yaşam kalitemizin düşmesi demektir. İçinde bulunduğumuz türbülanstan çıkmanın yolu bence yerel yönetimlerin güçlendirilmesinden geçer. Bence en büyük imkânlar orada sağlanmalı. Burada bunların üstesinden gelinemeyecek bir iklim yok.
“HERKESİN MEMLEKET İÇİN KAYGILANMASINI İSTİYORSANIZ ONLARI İŞİN İÇİNE KATMANIZ LAZIM”
Yetkileri tek bir yere toplayan adem-i merkeziyetçi bir anlayıştan uzaklaşılmalı, 1 kişi sahibidir demek yerine ülkenin 80 milyonu da sahibi gibi yapan anlayışı çoğaltmak, hepimizin polisi, hepimizin memuru dedirtmek geleceğine kaygı duyan insanların çoğalması anlamına gelir. Bu güç birliği, işbirliği, diyalog, bütünleşme, birbirine sarılma, sahiplik duygusu demektir. Herkesi bu memleket için kaygı duyan bir hale getirmek istiyorsanız işin içine, karar alma süreçlerine katarsınız. İşin içine katmak demokrasi, memleketin kaderinde rol almasını sağlamak demektir. Bu sürecin dışına itilmek, toplumu uçurumdan aşağı yuvarlamak demektir” diyerek açıklamalarını sürdürdü.
Haber Merkezi