İnsanı iyi ve doğru olana yönlendirmeyi hedefleyen yüce dinimiz İslam, insanın fena ve çirkin olan söz ve fiillerden sakınması, kötülükleri terk edip iyiliklere sarılması için evrensel ilkeler içerir. İnsanı hem Yüce Yaratan'ın rızasına yönlendiren hem de toplumsal hayatta ilişkilerini düzenleyen bu ilkelerin başında vicdan, rahmet ve utanma duygusunu içinde barındıran “hayâ” gelir.
Sözlükte “utanmak, çekinmek” anlamlarına ve Türkçede daha çok “ar” kelimesiyle ifade edilen genellikle yüzün kızarması, kişinin başını öne eğmesi, gözlerini kaçırması, ayıplanan bir şeyin korkusuyla meydana gelen mahcubiyet hissi gibi şekillerde dışa yansıyan hayâ, kişinin mahremiyet sınırlarını bilmesini sağlayan onu kötülükten alıkoyup iyiliğe yönelten fıtri bir duygudur.
Kalpteki imanın tezahürü olarak insanın mayasında bulunan ve mü'minleri günahtan koruyan bu duygu, Sevgili Peygamberimiz ve diğer Peygamberlerin gönderildikleri toplumlara ısrarla öğütledikleri bir sünnet olagelmiştir. Nitekim Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “İnsanlık, ilk günden beri bütün peygamberlerin üzerinde ittifak ettikleri bir söz bilir: Şayet utanmıyorsan, dilediğini yap!”( Buhârî, Edeb,78). Kişi için utanç sebebi olmayan davranışların yapılmasında sakınca bulunmadığını ifade eden bu söz, aynı zamanda hayâsı olmadığı takdirde insanın kötüyü iyiden ayıracak bir ölçütü kalmayacağını, dolayısıyla dilediği gibi davranabileceğini bildiren bir uyarıdır.
“Her dinin kendine özgü bir ahlâkı vardır; İslâm ahlakının özü hayâdır.” (Muvatta, Hüsnü'l-Huluk,2) buyuran Efendimiz (sav) müminlere söz ve fiillerinde hayâ üzere davranmayı emrederek, kötü söz söylemek ve gereğinden fazla konuşmak gibi edebe aykırı hâllerin münafıklara has davranışlar olduğunu bildirmiş kendisi de davranışları ve tavrıyla inananlar için bir hayâ timsali olmuştur. Nitekim sahabeden Ebû Saîd el-Hudrî onun bu özelliğini şöyle dile getirmiştir: “Peygamber (sav), köşesine çekilmiş genç bir kızdan daha hayâlı idi. Hoşlanmadığı bir şey gördüğünde biz onu yüzünden anlardık.”(Buhârî, Menâkıb, 23)
Bir başka hadisinde “Arsızlık nerede ve kimde olursa olsun çirkinleştirir; hayâ ise nerede ve kimde olursa olsun zarifleştirir.” (Tirmizî, Birr, 47) buyuran Peygamberimiz (sav) insanın her zaman ve her şartta hayâsını muhafaza etmesinin onu güzelleştireceğine vurgu yapmıştır.
Mümin için hayâ onu daima iyiyi ve güzeli yapmaya sevk eden ahlâkî bir erdemdir. Bu nedenle insanlık tarihi boyunca bütün ilâhî dinler söz, fiil ve davranışlarda hayâlı olmayı emretmiştir.
Hayâ duygusunu kaybetmek, Hz. Allah'ın halifesi olarak yaratıp şeref verdiği insanı en şerefli varlık olmaktan çıkararak değersizleştirir. Müminler için hayânın, ahlâklı ve onurlu bir yaşamın anahtarı olmanın da ötesinde kişinin imanını yansıtan ve onu Rabbi katında değerli kılan bir vasıf olduğu unutulmamalıdır. Hz. Allah hemen hemen her toplumda üstün bir ahlaki meziyet olarak görülen hayâ elbisesine bürünmeyi bizlere ve bizden sonraki nesillere nasip etsin.
Mehmet Melik Özkan
Silivri Müftülüğü C.Vaizi