1999 yılının bir kış günüydü. İznik Bursa'nın en gözde yerlerinden biridir. Balıkesir ile Bursa arasına sıkışmıştır. Bir kuş cennetidir. Bir tabiat harikasıdır. İşte burada bir göçmen ailesinin bir oğlu dünyaya geldi. Adını İsmail koydular.
Baba futbola çok meraklıydı. İsmail 6 yaşına geldiğinde onu Bursa alt yapısına götürdü. Oradan Merinosspor derken İsmail Gölcükspor ile beş yıllık anlaşma imzaladı.
İsmail yükselişe geçmişti. Gölcükspor'da tam oynarken Fenerbahçe'nin dikkatini çekti. Transfer ettiler. Ama yüzüne bakan yoktu. Önce Balıkesirspor'a kiraya verdiler. Ertesi sene Adana Demirspor'a sonra da Bursaspor'a gitti.
Kendi halinde bir çocuktu.
Fenerbahçe'de teknik direktörlüğe Jesus getirilmişti. Çoğu genç oyuncu Anadolu takımlarının yolunu tutuyordu. Mesela Muhammed mesela Burak ve diğerleri başka kulüplerin yolunu tutmuştu.
İsmail tam bir kulüple anlaşıyordu ki, biri ‘dur' dedi.
Jesus İsmail'in takımda kalmasını istiyordu. Tabii ki kaldı.
2022'de Fenerbahçe ile ilk maçına Kiev'de çıktı. Maç berabere bitmişti. İstanbul'da rövanşı vardı. İstanbul'da affetmediler. Fenerbahçe'yi yenip elediler. Maçın ortalarında İsmail bir kırmızı kart gördü. Sahadan ağlayarak çıktı.
Ama o günden sonra Fenerbahçe'nin değişmezi oldu. Milli takıma çağrıldı.
Ama perşembe gecesi Türkiye'nin en önemli maçında 90 dakikanın yıldızı oldu. Hem de ne olmak.
Orta sahayı Salih ile beraber muhteşem perdeledi.
Nefesi tükenmedi.
Koştu top kesti orta yaptı pas verdi.
Yapılabilecek her şeyi bütün takım arkadaşlarıyla birlikte yaptı. 85 milyona büyük sevinç yaşatanlardan biri oldu.
Sadece İsmail mi? Milli takımın tamamı bize müthiş bir keyif verdi.
Başta Uğurcan olmak üzere tamamı.
Ya bu takımın 4 günlük hoca Vıncenzo Montella'a ne demeli.
Önce şunu söyleyelim. TRT spikerlerinin bir kısmı ''Monteyya'' deyip duruyorlar. Adam İspanyol değil İtalyan. İtalya'da iki (L) (YY) olmaz. Bunu öğrensinler lütfen.
Montella Kuntz ile kıran kırana bir mücadeleye giren Milli takıma nasıl bir dokunuş yaptı.
Milli takım dört günlük bir sürede nasıl bir Osıek ''canavarı'' haline geldi. Maçtan önce Teknik direktör Daliç'in keyfi kaçmıştı. Sakatlılar ve takım içindeki huzursuzluk bir türlü dinmiyordu.
Montella ise işe mental bir motivasyon ile başladı. Dört günde bir futbolcuya ne verilebilir ki. O bir İtalyan olarak bu işi biliyordu. Sonra takım dizayn etme işinde futbolculara ne yapmaları gerektiğini adeta aşıladı.
İtalyan futbolu dünya futboluna 'Catenaccıo'yu hediye etmiştir. Önce yeme ki sonra gelir demektir. Defans ağırlığı demektir. Rakip geldi mi bir kişiyle değil gerekirse üç kişiyle bas demektir. Kontratakla ağır savunmayı düşür demektir. İşte Montella buradan başladı. Her maçın senaryosu başka olur.
Ama bu Hırvat maçının senaryosu hiç ama hiç unutulmayacak..
Hoşça kalın