(Hah, ruh hastalarının eline yine malzeme verdik mi? "Bakın herif utanmadan okuduğu kitabı yazıyor...")
İstanbul'un her biri nev-i şahsına münhasır, küçük, ilginç ve "şık" dükkanlarından, kitapçılarından tutun, yeme-içmeye, antikacılarından mobilyacılarına, ıvır-zıvırcısından, el sanatlarına, tarihi işletmelerine kadar muhteşem bir seçki...
Daha ilk sayfalarda elime kağıdı kalemi aldım, "buna giderim, buna gitmem" diye sayfa kenarlarına notlar düştüm...
Yiyeceğim-içeceğim, göreceklerim bana kalsın, ben size düşündüklerimi anlatayım.
Koca kitapta, ilaç namına, Silivri'den hiç bir yerin olmaması, içimi acıttı... "Neden?" dedim kendi kendime, "Taa Silivri'den kalkıp, adamı Moda'ya gitmeye, hem de bir külah dondurma yemek için gitmeye heveslendiren böyle bir yer, böyle bir 'turist kapanı', neden Silivri'de yok?"
Yoğurdumuz var diyoruz değil mi? Kitapta Fatih'e Barbaros Yoğurtçusu'na gönderiyorlar insanları, denizimiz var, deniz kenarında kahvaltı etmek için Anadoluhisarı, balık yemek için Eminönü, Galata, Asmalımescit, Cihangir...
Ve size bir şey söyleyeyim mi; kitabın hiç mi hiç suçu yok a dostlar...
Çünkü Silivri'de, hakikaten de bu tür bir işletme yok. Yani, Silivri'den adam Moda'ya gider de, Moda'dan Silivri'ye niye gelsin?
Balık desen iki mekan sayarım, ikisi de daha "stajyer" kalırlar emsallerinin yanında... Yeme-içme desen, umut vaadeden tek bir yer var, Özkan Kandemir'in Homini Gırtlak Lounge'ı...
Kitapçı, sıfır. (Hele bu konuda bayramlık ağzımı hiç açtırmayın.) Plak, efemera, antika, sıfır. Orijinal, tarzı olan bir giyim-kuşam mağazası, sıfır.
"Çukurcuma'dan mobilya aldım." dersin de, Silivri'den bir marangoz çıkıp, kendi işlerini marka yapamamıştır.
Eğlence, sıfır oğlu sıfır. Beşinci sınıf bir şarkıcıyı, kötü ses tesisatı, kötü ışık, kötü sahne, kötü mekan, kötü menü, kazık hesapla dinlemek istemiyorsan tabi...
Haberin devamı 23.09.2011 tarihli Hürhaber Gazetesi’nde…