Ali Gülcü

İzler

Ne zaman yazmaya otursam bir balık lokantası gelir aklıma. Mavi masalı, salaş, müdavimleri belli, herkesin birbirini tanıdığı…

Beyaz peynir, roka salatası, lakerda, üzerinde zeytinyağı gezdirilmiş iri domates dilimleri, kavun.

Hisli bir keman sesi dolaşır içimi.

Farklı sahillerde başka başka gün batımları.

Patikalar, dere kenarları, ağaç gölgeleri, asma altları karalarım beyaz kağıtlara, beğenmem buruşturur atarım.

İyot kokusu, anason kokusu, çürümüş yosun kokusu, meşe odunu kokusu…

Bilmeyene kokuyu anlatmak da zor.

Deniz kenarı kasabaların dar sokaklarında yürümeyi, daha sonra bu dar sokakları düşünmeyi ve düşlerken kaybolmayı severim.

Bazen yitmeden doğru yolu bulamıyor insan.

Yaşayanı kalmamış evler, boşluğa açılan kapılar, dikene kesmiş bahçeler, susuz, çürümüş yaprak dolu süs havuzları, kör pencereler.

Ne hayatlar. Ne hayatlar!

Çeliştiğim de olur kendimle.

Bazen yaşamak güzel derim.

Bazen düşlemek.

Düşlendiğinin farkında oluyor da yaşadığını sonra anlıyor insan.

O gün ne güzelmiş, diyor. Çok eğlenmiştik, diyor. Herkes varmış, diyor…

Anladım ki hayat bir okul değil.

Okul kendinsin!

Kabullenmeyi de sabretmeyi de düşünmeyi ve anlamayı da kendi kendine öğreniyorsun.

Masalcı, daldan dala gezen bir muhabbet kuşu.

Ağzı kalabalık papağanlara, yalancı çobanlara, taklacı güvercinlere, herkes beni sevsin meraklısı kedilere, kurnaz tilkilere çıkıyor yollar.

Konuşunca;

Papağan, dilsiz!

Çoban, bilge!

Güvercinin beli sakat!

Kedi zaten kimseyi yaklaştırmıyormuş yanına!

Tilki beni kandırmayan kalmadı diyor, başka bir şey demiyor.

İzler sahibine benzerdi eskiden…

Dinliyor, gülüyorsun tabi.

Kimi yolcu oluyorsun, kimi hancı.

Yolcu hanı beğenmez, hancı yolcudan hazzetmez.

Külyutmaz, hacıyatmaz, kuş uçmaz, kervan geçmez.

Matruşka bebekleri bilirsiniz. Ortasından açıldığında başka bir bebek çıkar, onu açtığınızda başka bir bebek.

Bebeklerin birbirine benzemesi, her bebeği aynı mı yapar?

İnciysen kimin elinde olduğun önemli.

Horoz anlamaz inciden!

Horozsan, zamansız ötmeye gör…

Her sabah elli kayık çıkar balığa, bir tanesi balık tutar.

Kırk dokuzu kabullenir.

Biri sevinir!

Ne zaman yazmaya otursam bir balık lokantası gelir aklıma. Mavi masalı, salaş, müdavimleri belli, herkesin birbirini tanıdığı…

Beyaz peynir, roka salatası, lakerda, üzerinde zeytinyağı gezdirilmiş iri domates dilimleri, kavun.

Hisli bir keman sesi dolaşır içimi.

Farklı sahillerde başka başka gün batımları.

Ne hayatlar. Ne hayatlar!

YORUM YAP