Sevginar Sali

Kaç kişilik bir hayat bu yaşadığın?

“Kaç kez düşünüyorsun bir karar verirken ve seçim yaparken. Sustuğun zamanlar, suskunluğunu sorgulayan ve dolduğun zaman senden taşanları kötü ve eksiklik olarak gören kimlerin hayatını yaşıyorsun. ‘Bu kadar zor olmamalıydı dediğin her akşam, yarın daha kolay olmalı bu hayat' diye yattığın her gece ve aynı güne uyandığın her sabah, kendinden bir şeyler eksildiğini hissediyorsun.
Kendini eksik hissettiğin bir güne uyanmıyorsun, aslında kendini eksik hissettiren insanların hayatına uyanıyorsun. Kopamıyorsun, kaçamıyorsun, gidemiyorsun. Kaçmalı mısın? Hayır. Gitmeli misin? Belki. Ancak kalırsan göreceğin şey, kendinden bir parça. Görmekten hep kaçtığın, tanışmak istemediğin, kabul etmediğin bir parça. Bu parça seni tamamlayacak olan, bu parça ayaklarını toprağa bastığında seni bütün gezegene bağlayacak olan, bu parça seni hayata bağlayacak olan. Eksik değilsin. Seni eksik hissettirenler var, seni kötü hissettirenler var, seni yok sayanlar var, ancak onlar kendini görebilmen için bir hediye. Onlar olmasa başkalarını bulacaksın, kendini eksik hissetmek için. Burada kendi hayatından kaçtığın için, onların hayatını yaşaman, onların seçimlerini yaşaman seni nasıl hissettiriyor?

Onlar senden gidecekler, kimler kimler gitmedi? Senden neler neler götürdüler? Hep hissettiğin bir yarım kalmışlıktı ve kimse bu yarım kalmışlığı tamamlayamadı. Ne gelenler, ne de gidenler. Görmeni istedikleri şey neydi peki? Kendine bu güvensizliğin, sanki herkes üstüne saldıracakmış hissi ve köşene çekilmen neydi? Kendi parçanı bulman olabilir mi? Bunun için en derinlerini kazmış olabilirler mi? Onlara bu kazı için sen izin vermiş olabilir misin? Kendin kazamazdın, bu parçanı en derinlerden tek başına çıkaramazdın, bunu biliyorsun. Şimdi o kazılmış, belki hırpalanmış en derinlerinden hazineni çıkarmanın vakti. Bu hazine, bu parça her yerde yerde yankılanacak ve ‘Evet, ben buyum' diyebileceksin. ‘Bakın, görün beni, gerçek ben buyum ve artık sizden saklanmak zorunda değilim. Ben derinlerimde kendimden utandığım, kendimi eksik gördüğüm o derinliğin sebebini artık buldum!' diyebileceksin ve de ‘Teşekkür ederim. Teşekkür ederim bana saldırdığınız için, teşekkür ederim hayatıma girip beni dağıttığınız için, teşekkür ederim beni gecelerce ağlattığınız için, beni eksik hissettirdiğiniz için, teşekkür ederim bana ait olmayan umutlarımı söndürdüğünüz için. Ben kendimi sizin sayenizde buldum ve bu size en büyük haykırışımdır, bu benim taştığım noktadır. Kendimden taşıp, aslında ‘ben' olmayan o kişiye yaşattığınız her yenilgiyi büyük bir zafere dönüştürebildiğim için, ÖZGÜRÜM. Beni yenemediniz, bana zafer için kendime dönüşmemi hatırlattınız.'

Susmak istediğin zaman susmalı, taşmak istediğin an taşmalısın. Seni bu konuda engelleyenler sadece bunun farkında değiller. Onlara bu farkındalığı kazandırmak hem seni, hem onları özgür kılacak olandır. Öyle yorucudur ki başka hayatları yaşamak, öyle yorucudur ki hep hesap yaparak konuşmak, bir anlığına bunları bıraktığında her şeyi kaybedeceğini düşünürsün. Kaybetmek? Başarısız olacağını düşünürsün. Başarısızlık? Yalnız kalacağını düşünürsün. Yalnızlık? Bunlar seni yansıtanlar mı gerçekten, bir bak. Kaybetmek, başarısızlık ve yalnızlık. Bu üçgen içinde oradan oraya savrulan ruhların özgür kalması adına, bir adım atmak ister misin? Senin attığın bir adım, diğer ruhları harekete geçirecek. Bu gece bunu seçer misin? Hepimiz özgür kalsak senin sayende.

Öyle bir bağlılık ki birbirine, öyle bir zihin havuzu ki iç içe geçmiş. Hangi hayata uyandığını bilemiyorsun ve bilinmezlik seni esir alıyor. Bu gece bunu kırmaya var mısın? Hepimiz yarın kendi yolumuza uyansak ve sadece istediğimiz anlarda birbirimizi bulsak. Bunun farkına varmak bile seni özgür hissettirmiyor mu?

Kaybedeceğin bir şey yok kendini gösterdiğinde, başarısızlık yok potansiyeline ulaştığında ve yalnızlık yok kendini bulduğunda.” * Yiğit Penguen

YORUM YAP