Kış aylarını, kar, yağmur ve rüzgârın sesini dinlemeyi ve hatta kışlık kıyafetleri yazlıklardan daha fazla sevmeme rağmen, neden bilmem bu kış bana çok uzun geldi...
Açık havada yapılan; gazeteli, sohbetli, demli çaylı, üzerine zeytinyağı gezdirilmiş domatesli pazar kahvaltılarını... Yıldızlı ve yakamozlu gecelerde denizin kenarına atılmış lakerdalı, kalamalarlı masalarda iki tek atıp, cam açıkken uyumayı özledim...
Tabi, gün ışıyana kadar sahilde balık gelecek diye beklemeyi de!
&&&
Limandaydım bugün...
Balıkçıların çeşidi az tezgâhlarını gezdim önce... Fiyatları görünce şaşırdım!
İrili, ufaklı kalkanlar baş tacı...
Küçüklerin kilosu 45, büyüklerinin 5O lira...
İstavrit, koyunun olmadığı yerde Abdurrahman çelebi olmuş, fiyakasından yanına yaklaşılmıyor, bir araya toplamışlar 20 lira yazmışlar üzerlerine...
İstavrit bu paraysa kalkan bedava be!
Gerisi çakma çipura, levrek...
Geçenlerde; şu meşhur alışveriş mağazalarından birini gezerken, buzların arasına sıkıştırılmış mahzun sinarit babanın taklidiyle selamlaştım...
Acıdım babaya, 35 liraydı kilosu!
&&&
Kır saçlı, gri önlüklü kokoreççinin işleri tıkırında...
Deniz kenarına masa atmış, dört tane de ahşap tabure uydurmuş.
Yanmış bağırsak kokusunun esiri ne kadar kedi varsa orada!
Mardin’li midyeci tezgâhı açmamış bugün, her geldiğimizde görmeye alışmıştık oysa...
Şarköy’den zeytin, zeytinyağı getiren amcanın başı kalabalık, yanında başka bir minibüste gençten bir arkadaş çuvallarda fındık, ceviz satıyor...
Resimler, sarı çerçevesi ile beraber 3 lira...
Devamı 26 Nisan 2011 tarihli Hürhaber Gazetesi'nde