Ali Gülcü

Kader mi

Güneşli bir gün, yeni aldığım lacivert yeleğim üzerimde, hani şu bol cepli olanlardan, bilirsiniz. Çevre yolundan E5'e bağlanıp Lüleburgaz'a gitme niyetindeyim.

Elektrik direğine yuva yapan leylek çoktan devre mülkünü boşaltmış.

Hangi ülkede kim bilir?

Onca ağaç, baca varken, yuvasını elektrik direğine yapacak kadar garip bir leylek!

CD'den Alex Fox dinliyorum…

Merak ederseniz You Tube'de videoları var. Gitar çalarken dans eden adam!

Trafik sıkışıyor!

Olacak iş değil, önümde sıralanan araçların yanan dörtlülerinden kaza olduğu fikrine kapılıyorum.

Yaklaşık elli metre ileride bir üst geçit var.

Meraklı insan kalabalığı orada, çığlık çığlığa başörtülü kadınlar koşuyor, çocuklar üst geçitte asfaltta olanı biteni izliyor.

Bir süre arabada araçların hareket etmesini bekliyorum, nafile.

Sürücüler bir bir araçlarından iniyor, kalabalığa doğru ilerliyor…

Gözleri kocaman kocaman açılmış, üzüntülü yüzlerle dönüyorlar geriye, kısa boylu kel birine ne olduğunu soruyorum.

Soluk soluğa kalmış, korkmuş, kaza yerine gittiğine pişman!

" Bir araba çocuğa çarpmış!"

" Ölmüş mü?"

Şimdi düşünüyorum da ne saçma bir soru değil mi?

Çocuğun öldüğünü biliyorum zaten.

" Ölmüş! Tam üst geçidin altında!"

Arabaya dönüyorum, Alex Fox çalmaya devam ediyor.

Zihnimdeki gizli çekmecelerden bir video çıkıyor.

Yaz, okullar tatil, Çorlu'daki kütüphaneden koltuğumun altında kitaplarla çıkıyorum, hızlı adımlarla eve doğru yürümeye başlamışken, önce bir fren ardından çarpa sesi geliyor kulaklarıma…

Çok yakın!

Arkamı dönmeye korkuyorum… Merak korkuyu yeniyor, hep yener!

Yerde ben yaşlarda bir kız çocuğu yatıyor,uzun sarı küpeleri var, annesi bayılmış, insanlar toplanıyor, kalabalığın arasında duruyorum öyle, kitaplar yere düşüyor, kızın kulağından kan gelmiş, gazete kağıtları ile örtüyorlar üzerini…

Korna sesleri, yaşadığım ana dönmemi sağlıyor, yavaşça hareket ediyorum, üst geçidin altına yaklaştıkça, kalbim deli gibi atmaya başlıyor, bacaklarımın istem dışı titrediğini hissediyorum.

Sarı branda, ayakkabı teki, brandanın örtemediği pembe çoraplar, beyaz bir kol!

Geçiyorum…

Görüntü gözlerimin önünden gitmiyor, pembe çoraplar pembe çoraplar pembe…

Kızıyorum,  cahilliğe, çocukları eğitemeyişimize küfür ediyorum.

Üst geçit varken, neden?

Kader mi?

Ecel mi?

Marmaracık'ta bir kahvehaneye atıyorum kendimi…Kaza haberi benden önce gelmiş…

" Böyle olacağı belliydi" diyor biri, " çocuklar üst geçidi kullanmıyorlar…"

Benzer şeyler yaşamış herkes!

Son anda direksiyonu kıran olmuş, son anda frene basan…

Allahtan yavaş giden…

Normale dönünce, Lüleburgaz'a gidiyorum, iş, güç hayat gailesi işte, pembe çoraplar hep aklımda… Önemini, önceliğini yitirmiş her şey…

Boş!

Balığa kaçayım da kafam dağılsındiye geçiriyorum içimden, deniz gibi ilaç mı var.

Su sıcak, ay da var…Deryanın koynuna atarım kendimi…

Eve gitmem için kazanın olduğu yerden tekrar geçmem lazım, trafikten, kalabalıktan eser yok…Dursam şimdi, birine; "burada sabah kaza oldu, bir kız öldü" desem…

Üst geçit görünüyor, el ele tutuşmuş bir kız, iki erkek, üç çocuk geçiyor önümden, frene basıyorum…

Allahtan yavaş gidiyorum!

YORUM YAP