Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu kadın temsilcileri, “Öfkemizle isyanımızla kadın dayanışmasını örüyor, yaşamı yeniden kuruyoruz!” başlığı altında yaptığı açıklamayla yaşanan deprem felaketi ve sonuçlarına değindi, örgütlenme ve mücadele sorumluluklarının önemine vurguladı.
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu, bir açıklamada bulunarak, yaşanan deprem felaketini ve neticelerini değerlendirdi.
Açıklama şu şekilde: “Kadınlarının dayanışma ve mücadeleyi örgütledikleri renkleriyle, sözleriyle eylemleriyle bir araya geldiği isyanını eyleme dönüştürdüğü 8 Mart hazırlıklarımızın devam ettiği tarihlerde 6 Şubat günü 11 ili kapsayan, 20 Şubat günü Samandağ merkezli depremler yaşadık.
“DOĞAYI HİÇE SAYAN POLİTİKALAR ON BİNLERCE YAŞAMI HAYATTA KOPARDI”
Kapitalist ataerkinin rantı önceleyen insanı ve doğayı hiçe sayan politikaları on binlerce yaşamı sevdiklerinden bizlerden kopardı. Siyasi iktidarın doğal felaket diyerek kendi sorumluluğunu görmezden gelen tüm sorumluluğu doğaya atan, kader ile açıklayan tutumuna karşı bizler yaşanan kayıpların kapitalizmin doğa ve insan düşmanı politikalarının bir sonucu olduğunu bu haliyle sürdürülebilir olmadığını söylüyoruz ve söylemeye devam edeceğiz.
Merkez üstü Pazarcık ve Elbistan olan ve tüm ülkeyi derinden etkileyen yıkıcı iki depremin ardından, öncelikli etkilenen illerde bulunanlar başta olmak üzere, zor günler yaşamaktayız. 11 ili kapsayan ve yaklaşık 16 milyon insanı etkileyen depremlerin sonucunda, on binlerce insan hayatını kaybetti, milyonlarca insan evsiz kaldı ve geriye kalan milyonlarca insanın ruhsal durumlarında ise ağır travmalar bıraktı.
“YAŞAMLARIMIZ
İKTİDAR NEZDİNDE HİÇBİR ŞEY İFADE ETMİYOR”
Bu yıl, Kadınların Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü olan 8 Mart'a, etkilerinin hala sürdüğü ve uzun yıllar da sürmeye devam edeceği bu depremin ağırlığıyla, ataerkil kapitalist ülke düzeninin hayatlarımıza her anlamda kast ettiği, yaşamlarımızın iktidar ve sermaye nezdinde hiçbir şey ifade etmediği bilinci ve öfkesiyle giriyoruz!
“AİLE BAKANLIĞI KİMSESİZ ÇOCUKLARI CEMAATLERE TESLİM ETMEKTEN UTANMIYOR”
Milyonlarca insanda derin acılar bırakan Maraş depreminin etkileri, savaşlarda olduğu gibi kadınlar ve çocuklar üzerinde daha ağır yaşanıyor. Başta AKP iktidarının kapitalist politikaları olmak üzere, sermayenin, kentsel rantın, liyakatsizliğin, insan hayatını hiçe sayan imar uygulamalarının sebep olduğu bu büyük yıkımın sonuçları, zaten yoksulluk kıskacında, etnik ve dinsel olarak ayrımcılığa uğrayan, bölgesel eşitsizliğe, savaşa, emek sömürüsüne ve ataerkil şiddete en çok maruz kalan kadınları daha derinden etkiliyor. Enkaza dönen kentlerden sağ kurtulabilen, yakınlarını kaybetmenin ağır travmasını yaşayan kadınlar bir taraftan da güvenlik endişesini yaşamakta, göçe, yoksulluğa, salgın hastalıklara ve şiddet riskine karşı en savunmasız toplumsal kesimi oluşturmakta. Büyük bir felakete ve insanlık dramına sebep olan iktidar ve kurumları ise kadınlara ve çocuklara reva gördüğü gerici politikalarını hemen uygulamaya koymaktan geri durmuyor. Diyanet İşleri Başkanlığı depremzede çocukların evlat edinenle evlenme engeli bulunmadığına dair tecavüz ve istismarı meşrulaştıran fetvalar verirken, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, kimsesiz kalan çocukları yurtlarda ve okullarda adları taciz, tecavüz, istismar ve şiddet ile anılan tarikat ve cemaatlere teslim etmekten utanmıyor.
“BU SÜREÇ DAHA FAZLA DAYANIŞMA SORUMLULUĞUNU YÜKLÜYOR”
AKP-MHP iktidar bloğunun neoliberal politikalarının iş yerlerinde yarattığı güç eşitsizlikleri yaşanan depremle birlikte artarak devam edecek. Türkiye Dünya'da kadın işsizlik oranının en yüksek olduğu, kadın yoksulluğunun en fazla ve kadın istihdamının en düşük olduğu ülkelerden biriyken deprem ile birlikte bu daha da derinleşerek devam edecek. Yaşanan deprem ile birlikte derinleşen eşitsizliklere eşlik eden yoksulluk toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle de birleşince önümüzde ki sürecin kadınlar açısından yaşamın her alanında güvencesizliği, bakım yükünü, şiddeti arttıracağı aşikâr. Bu süreç önümüze daha fazla örgütlenme, daha fazla mücadele etme ve daha fazla dayanışma sorumluluğunu bizlere yüklüyor.
“MÜCADELEMİZİ YÜKSELTEYECEĞİZ”
Savaşın, yoksulluğun, cinsiyet eşitsizliğinin ve muhafazakâr politikaların sonucu neredeyse her gün bir kadının katledildiği, LGBTİ bireylerin her türlü şiddete maruz bırakıldığı, haklarını savunanların cezaevlerinde rehin tutulduğu, kadın emeğinin rekabetçi, güvencesiz, esnek ekonomi politikaları dayatılarak sömürüldüğü, kadınların hukuksal haklarının gasp edildiği, kadını sadece aile ile tanımlayan, onu toplumsal alandan dışlayan gerici- ataerkil politikaların dayatıldığı, kadını güçsüzleştiren ve erkek şiddetine karşı savunmasız bırakmayı amaçlayan bu baskıcı ve çürümüş AKP-MHP iktidar bloğuna karşı kadın mücadelemizi yükselteceğimizin sözünü veriyoruz.
“ÇOK YÖNLÜ BİR ÇALIŞMAYI ÖRGÜTLÜYORUZ”
Bu temelde 8 Mart'a yaklaşırken, depremden etkilenen kadınların ihtiyaçlarını rahatça ifade edemediklerini de gözeterek, deprem bölgelerinde KESK Kadın Koordinasyon Çadırları üzerinden çok yönlü bir çalışmayı örgütlüyoruz.
2-5 Mart tarihlerinde Hatay, İskenderun, Adıyaman, Pazarcık/Narlı, İslahiye, Malatya'da kadından kadına dayanışmayı örüyoruz.
8 Mart günü tüm illerde en geniş kadın platformları ile iktidarın patriarkal politikalarına karşı “ÖFKEMİZLE İSYANIMIZLA KADIN DAYANIŞMASINI ÖRÜYOR, YAŞAMI YENİDEN KURUYORUZ!” diyerek alanlarda olacağız. Yaşasın Kadınların Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü! Yaşasın 8 Mart! Yaşasın Kadın Mücadelesi!”
Renginar SALİ