Kadın Girişimciler Derneği Başkanı Öznur Kırkıcı, Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. Yılına yönelik görüşlerini şöyle paylaştı: “Kadını ve erkeğiyle yürütülen zorlu mücadelelerle kazanılan Kurtuluş Savaşımızdan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyetinde bütün vatandaşlar eşit ve özgür bireyler olarak kendi kaderlerini tayin hakkına sahip olmuş ve demokratik bir yönetime kavuşmuşlardır. Bu demokratikleşme sürecinde, ulusal kalkınma, eşitlik, sosyal adalet ve hukuk devleti olma sürecinin önü açılmıştır. Bu sürece en büyük katkı Atatürk'ün devrimleri ve ilkeleri olmuştur. Cumhuriyetten önce ikinci sınıf vatandaş sayılan nüfus sayımında sadece erkekler ve büyükbaş hayvanların sayıldığı bir coğrafyada kadınlar, insan ve vatandaş olmanın avantajlarını Atatürk'ün devrimlerine borçludur.
Büyük Önder'in Türk kadınına verdiği değerin göstergelerinden biri olan ve Dünya'da ve hatta Batı'daki pek çok ülkeden önce Türkiye'de uygulanan kadın hakları ve Cumhuriyet'in ilanıyla eşitlenen şartlarla kadınların “ilk ve öncü” olarak sayısız başarı elde ettiğini görmekteyiz.
“Büyük Önderimiz 1923 yılında İzmir'de yaptığı konuşmasında: “Şuna inanmak lâzımdır ki, dünya yüzünde gördüğünüz her şey kadının eseridir” sözü ile kadınlara eşitten de öte saygın bakış açısını ortaya koymuştur. 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat (Öğrenim Birliği) Kanunu çıkarılmasıyla, eğitim laikleştirildi ve tüm eğitim kurumları Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlanarak, kız ve erkekler eşit haklarla eğitim görmeye başlamıştır.
Kalkınmanın ancak kadınların da toplumsal hayatın her alanına aktif katılımıyla mümkün olacağının anlaşılması, dünya da ne yazık ki 50 yıllık bir geçmişe dayanıyor. Oysa tam 100 yıl önce, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, toplumsal kalkınma sürecinde kadının yeri ve önemine dikkat çekmek amacıyla 2 Şubat 1923 de İzmir Kadınlar Kongresini gerçekleştirmiştir. Mustafa Kemal Atatürk tüm dünyaya ve milletimize, kadın-erkek eşitliği konusunda, kadınların her alanda güçlenmesi ve desteklenmesine yönelik önemli mesajlar vermiştir. Kongrede öne çıkan en önemli vurgu olarak: “…Bugünün gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda yükselmelerini temin etmektir. Dolayısıyla kadınımızda bilgili ve fen sahibi olacak ve erkeklerin geçtiği bütün tahsil derecelerinden geçecektir. Sonra kadınlar toplum hayatında erkeklerle beraber yürüyerek birbirlerine faydalı ve yardımcı olacaklardır.
Ey kahraman Türk kadını! Sen yerlerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.”
Cumhuriyetimizin kuruluşunu izleyen ilk on yılda yapılan devrimlerle, toplumun her alanda çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırılması hedeflenmiş ve devletin laik hukuk temelinde yapılandırılması amaçlanmıştır. Bu amacı gerçekleştirmek üzere çıkarılan devrim yasalarıyla, adeta birbiri ardına kenetlenen halkalar şeklinde eğitimde birliğin, toplumsal ve ekonomik kalkınmanın, çağdaş dünyaya uyum sağlamanın temelleri atılmış, kadın erkek eşitliği temel ilke olarak benimsenmiştir.
1924 tarihinde kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile ülkede eğitim ve öğretimde birlik ilkesi esas alınmıştır. 20 Nisan 1924 tarihli (Teşkilâtı Esasiye Kanunu) Anayasamızın 87. Maddesinde “kadın ve erkek herkes için temel eğitimin zorunlu Anayasal bir görev olduğu hükmüne yer verilmiştir”.
17 Şubat 1926'da kabul edilen ve 4 Ekim 1926 da yürürlüğe giren Medeni Kanun, hukuk devrimi denilince ilk akla gelen yasadır. Medeni Kanunumuz laik hukukun ve hukuk birliğinin simgesidir. Özellikle Aile Hukuku bölümüyle köklü bir hukuk reformu yaşama geçirilmiştir. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren kadınların meslek sahibi olması teşvik edilmiştir. 1927 yılında çıkarılan ve 15 yıl yürürlükte kalan Teşvik-i Sanayi Kanunu kapsamına giren kuruluşlarda kadınların çalışması özendirilmiştir. 1930 yılında doğum izni düzenlenmiş, 8 Haziran 1936'da yürürlüğe giren İş Kanunu ile kadınların çalışma esasları benimsenmiştir. Kadınlar, 3 Nisan 1930'da 1580 sayılı yasa ile belediyelere; 26 Ekim 1933'de 2349 sayılı kanunla da muhtarlık ve ihtiyar heyetine seçilme ve seçme hakkına sahip olmuşlardır. Aralık 1934 tarihinde Anayasa'nın 10. ve 11. maddelerinde yapılan değişiklikle kadınlara da milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır.
5 Şubat 1937 tarihinde 1924 Anayasasında yapılan değişiklikle, kadın haklarının da güvencesi olan “laiklik” ilkesine yer verilmiş, laik hukuk düzeninin en belirgin özelliği, hukuk kuralların yaşamın akışı içinde gelişen ve değişen gereksinimleri karşılamak üzere değiştirilebilmesi ve kadın erkek eşitliğinin vazgeçilemez bir koşul olarak kabul edilmesidir.
Bizler toplumsal kalkınma ve döngüsel ekonominin de etkili ögeleriyiz. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında, kazanımlarını bilen ve onu daha yukarılara taşımayı gerçekleştirme konusunda kararlı nesilleriz.
Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı kutlu olsun. Biz kadınlar; Çağdaş uygarlık yolunda daha saygın, eşit biçimde, refah içinde yaşayacağımız bir toplum için mücadelemizi yükselteceğiz.”