“Başkaları için yazarsanız çok okuyucunuz, kendiniz için yazarsanız kişilik sahibi olursunuz” diyordu…
Hangi kategoride olduğuma karar veremedim… İnsanlar 30’una kadar idealleri peşinde koşarken, sonrasında başka önceliklere sahip oluyor. Genelde kariyer veya para kazanmak gibi… İlkelerin yerini, hırs alıyor…
Siyasetçilerimizde yaşadığımız en bariz kafa karışıklığının sebebi de bu değil mi halka hizmet mi, yoksa kendi hırslarını tatmin etmek mi?
Hizmeti hepimiz istiyoruz, desteklemeyi seçtiğimiz siyasetçiyi hedefine ulaştıracak hırsları da çöpe atamayız!
Karmakarışık bir durum… Siyaset tam da böyle bir karmaşa… İçerisinde bir düzen oturtmayı bilen, bir süre huzur içinde hizmet verir, iktidar olmanın sefasını sürer, yani rahat eder anlamında diyorum.
Siyasetçileri kolaylıkla yargılıyoruz ama iş kendi karar ve tutumlarımıza gelince hepimiz birer sütten çıkmış ak kaşık oluyoruz.
Örneğin biz bir medya mecrasının kıyısında köşesinde yere sahip olan mühim şahsiyetler, başkaları hakkında esip gürlerken, bol kepçeden eleştiriler düzerken, gerçekte toplumda bulunduğumuz yeri, kendi alanımızdaki durumumuz üzerine zerre kadar gerçekten yana kafa yormayız. İnsanların en boş uğraşıdır “Hep ben haklı, haksızlık başkalarına ait”, “Hep ben kazanacağım, kaybeden başkası olsun”… Bunu ne kadar isterseniz isteyin gerçek olması imkansız. Bütün insanlar bunun için elbirliği yapsa bile evrenin kaidelerine yasak. Hep kazanan da, haklı olan da olamazsınız…
Bir yerde okumuştum, “İnsanlar meleği hep kendi içinde, şeytanı dışarıda ararmış. Oysa ikisi de içimizde. Bazen meleğe, kimi zaman şeytana uyuyoruz”… “Şeytana uymak” diye adlandırdığımız suçu yine başkasına atma eğilimimizden başka bir şey değil…
Neyse fazla demagojiye gerek yok… Başkalarının hatalarıyla, hatta onlara ait olmayan yanlışlar ile mutlu olmak acizliktir. İnsan başkalarının başarısızlığı yerine kendi başarısıyla mutlu olmalı. Başkalarını ne kadar kötü gösterirseniz gösterin bu sizi iyi biri yapmayacak. Yaymaya çalıştığınız kötülük zamanla sizi ifade edecek.
Bunu başkalarını daha iyi olmaya teşvik etmekten ziyade kendim için yazıyorum. Ama benim dışımda başkalarına da yardımcı olursa hiç fena olmaz.
Dünya kötü gidiyor diye şikayet edip duruyoruz ya öyle bir anda kendimi düşündüm. İyilik yaparken karşılığını hep beklemişim ki kötülük olarak dönmesine küsmüşüm. Karşılıklar beklentilerime uymadıkça “Bana ne ya” deyip iyilik yapmaktan çekinir, cayar olmuşum…
Zamanla “kötü olarak gördüğümüz duyarsız insanlar”dan biri olup çıkmışım. Ben eskiden bugün olduğum gibi olmadığımı biliyorum. Düşüncelerimden, duyarsızlığımdan kaygı duyuyorum…
Haberin devamı 19.08.2011 tarihli Hürhaber Gazetesi’nde…