Boğaziçi Üniversitesi, ODTÜ ve MEF Üniversitesi tarafından ortaklaşa düzenlenen Eğitimde Gelecek Konferansı'na konuşmacı olarak katılan Mektebim Okulları Kurucusu Ümit Kalko, eğitimdeki sorunların çözümüne ışık tuttu.
Boğaziçi Üniversitesi, ODTÜ ve MEF Üniversitesi tarafından, geçtiğimiz hafta, ortaklaşa düzenlenen “Eğitimde Gelecek” konferansına katılan Mektebim Kurucusu Ümit Kalko, önemli açıklamalarda bulundu.
“Gelecekte Öğretmen Eğitimi/Üniversite Okul İşbirliği” konularını kapsayan panele konuşmacı olarak katılan Kalko, öğretmenlik mesleğinin yeniden dizayn edilmesi, eğitim fakülteleri ve YÖK'ün ortaklaşa revizeler yapması gerektiğini dile getirdi.
KALKO: EĞİTİM SORUNUNUN EN ÖNEMLİ UNSURLARI ÖĞRETMENLER VE MÜDÜRLER
Eğitim fakültelerinde beklentilerini, çalışan öğretmenin eğitimi ve kontenjan sorunları konusunda düşüncelerini paylaşan Kalko, “Türkiye'de yaşanan eğitim sorununun en önemli unsurları öğretmenler ve müdürler olduğunu düşünüyorum. Ülkemizde kendini en az geliştiren meslek grubu öğretmenliktir. Tabi ki istisnalar vardır ama %10'u geçmeyeceği kanaatindeyim. Mezun oldukları 4 yıl eğitimle, 44 yıl öğretmenlik yapmaya çalışıyorlar. Tabi bunda özellikle devlette çalışan öğretmenlerin “garantili bir işim var, nasılsa ömrümün sonuna kadar yapabilirim” mantığıyla olaya bakmaları, öğretmenlerde bir rahatlık ve kendini geliştirmeye gerek duymamayı sağlıyor” dedi.
“ÇOCUĞUN, YAŞAMDA BAŞARILI OLABİLMEK İÇİN, ALACAĞI ŞEYLER ÖĞRETMEDE OLMALI”
Sınav sistemi değişikliğine de değinen Ümit Kalko, “Ülkemizde sınav sistemi son yıllarda birçok kez değişti. Tabi bu değişim okul tarafında da aile tarafında da çocukların başarılı olmaları konusunda endişe yaratabiliyor. Biz sınav sistemindeki değişikliği sorgularken, şunu da sorgulamak zorundayız; Çocuğumuz sınavda mı, yaşamda mı başarılı olmalı? Sorduğunuz herkes “Yaşamda başarılı olan çocuklar” diyecektir? Peki, yaşamda başarılı nesiller yetiştirmenin kuralı nedir? Tabi ki sadece sınavda başarılı olmak değil. Çocuğun kendisini her alanda geliştirmesi, sosyalleşmesi demektir. Peki, bu gelişimi okul tarafında kimler sağlayacaktır? Toplumsal ve ailevi faktörlerle birlikte tabi ki öğretmenlerimiz… Şimdi bir öğretmen müzik aleti çalmayı bilmiyorsa, bir spor dalı ile ilgilenmiyorsa, hobileri yoksa sinemaya tiyatroya gitmiyorsa ve yeni fikirlere açık değil ise çocuğa verdiği şeyler çok sınırlı olacaktır. Çocuğun yaşamda başarılı olabilmek için alacağı şeyler öğretmeninde olmadığı için sınav başarısına yönelecektir” şeklinde konuştu.
“DÜZENLEMELERLE
EMEKLİLİĞİ TEŞVİK EDİCİ
ÖNLEMLER ALMAK LAZIM”
Atanamayan öğretmenler sorununa da değinen Ümit Kalko, “Atanamayan öğretmenler sorununu iki başlık altında irdelemek gerekiyor. 300 bine yakın atanamayan öğretmen olduğu söyleniyor. Biz bu kişileri eğitmişiz öğretmen yapmışız ama iş bulamıyoruz. Bu açık her yıl katlanarak devam ediyor. Sorunlardan birincisi stoktaki açığı ne yapacağız? İkinci sorun ise bundan sonra her yıl mezun olanları ne yapacağız? Milli Eğitim Bakanlığında kadrolar kemikleşti artık hiçbir öğretmen emekli olmuyor olmamak için direniyor. Çünkü maaşı yarı yarıya düşecek. Bu korkuyu yaşayan öğretmenlerimiz emekli olmuyor. Haklılar mı? Haklılar. 3 bin, 4 bin aralığında maaş alan öğretmenler emekli olduğunda 2 bin lira alacağını görünce emekli olmuyor. Yılda 30-35 bin emekli vermesi gereken Milli Eğitim'de birikmiş bir öğretmen kadrosu mevcut. Emeklileri bekleyen atanamayan öğretmenler açıkta kalıyor. Öncelikle ufak tefek düzenlemelerle emekliliği teşvik edici önlemler almak lazım. Emekli maaşları gözden geçirilerek ikramiye söz konusu olabilir. Bu süreç hızlandırılırsa ilk etapta yapılacak bir dokunuş ile yaklaşık 100 bin öğretmen emekli olabilir böylece atanamayan 300 bin öğretmenden 100 binini yerleştirmiş oluruz. Bu emeklilik operasyonunun bir maliyeti yok mu? Var ama atanamayan öğretmenlerimizin de bu ülkeye maddi manevi maliyetleri var.
“BAKANLIKLARIMIZ ÖĞRETMEN OLMA ZORUNLUĞU UYGULAR İSE ATANAMAYAN ÖĞRETMENLERDEN ÖNEMLİ BİR KISMI ERİYECEK”
Öğretmen alımı gerçekleştiren birçok kurum var. Yurt-Kur, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve daha birçok bakanlıkta öğretmenlerimizle ilgili kadrolar var ama öğretmen olma zorunluluğu göz önüne alınmadığından kadrolar başka mezunlarla doluyor. Bu bakanlıklarımız da kadrolarında öğretmen olma zorunluğu uygular ise bu 200 bin atanamayan öğretmenlerden önemli bir kısmı eriyecektir. Özel okullar tarafından da baktığınızda öğretmen alımlarıyla ilgili devletin bir teşviki olduğu takdirde atanamayan öğretmenlerin büyük bir kısmının da bu şekilde çözüleceğini düşünüyorum. Bakanlığımız atanamayan öğretmenlerden aldığı takdirde özel okullara öğretmenin SGK'sından 5 yıl okulu muaf tutuyorum dese ya da benzeri bir başka teşvik verse bu iş önemli ölçüde çözülecektir” dedi.
“EĞİTİM FAKÜLTELERİNİ ACİLEN REVİZE ETMELİYİZ”
Kalko, “Peki, bundan sonra stok oluşmaması için ne yapmak lazım? İşte diyoruz ya öğretmenlerimizin en az bir müzik aleti çalması, sosyalleşmesi, dünyayı takip etmesi lazım. Bunlar nerede yapılabilir? Tabi ki eğitim fakültelerinde, bu nedenle eğitim fakültelerimizin içeriğini revize etmeliyiz. Öğretmenlik mesleğini yeniden dizayn etmeliyiz. Öğretmenlik mesleğinin yeniden tasarlanması lazım. Endüstri 4.0 devrimindeyiz, kodlamalar konuşuluyor, gelecek 50 yıl içerisinde şu an olan mesleklerin birçoğunun olmayacağı öngörülüyor ama öğretmenlik mesleğimizin içeriği eski. Her şey değişirken bu kadar önemli bir meslek nasıl sabit kalabilir. Acilen bir değişim gerekiyor. Eğitim fakültelerimizin öğretmenlerimiz için yaşam boyu eğitim merkezi haline gelmeli. Bir öğretmenin çift anadal yapmadan, yüksek lisans yapmadan mezun olmaması gerektiğini düşünüyorum. Bir öğretmen sunum yapma becerisini hâkim değil ise bildiklerini aktaramıyorsa, beden dilini sesini tonlamayı yapamıyorsa öğretmen rol model olarak öğrencinin karşısına çıkmamalı” dedi.
“OKUL DENEYİMİ OLMAYAN BİR AKADEMİSYENİN ÖĞRETMEN YETİŞTİRİRKEN YETERLİ BİLGİYİ VERMESİ YETERLİ OLMUYOR”
Eğitim fakültelerindeki akademisyenlerin öğretmenliğin ne olduğunu öncelikle deneyimlemesi gerektiğini belirten Kalko, “Akademisyenlerimiz lütfen alınmasın ama bizim eğitim fakültelerimizdeki hocalarımızın birçoğunun öğretmenlik deneyimi yok. Okul deneyimi olmayan bir akademisyenin öğretmen yetiştirirken yeterli bilgiyi vermesi de yeterli olmuyor. Bu nedenle üniversitelerin akademisyen alırken en az 2 yıl öğretmenlik yani saha deneyimi olan akademisyenleri alması ve görev süreleri içerisinde pratik için periyodik olarak saha dönmelerini sağlaması gerekiyor. Sahadaki sıkıntıyı, öğretmenlik mesleğinin zorluklarını bilmeyen bir insanın bu eğitimi veriyor olmasını doğru bulmuyorum. Hatta mevcuttaki öğretmenlerimizin de 5 yılda bir mesleki yeterliliklerinin yeniden ölçülmesi gerektiği kanaatindeyim.
“YÖK'ÜN ARZ TALEP DENGESİNİ SAĞLAMASI GEREKİYOR”
Atanamayan öğretmenlerimizin sorununu en başta çözebilecek kurumun YÖK olduğunu düşünüyorum. Bazı branşlar birikmiş öğretmenlerimiz varken, birçok branşta öğretmen bulamıyoruz. Sınıf öğretmeni, Rehberlik ve İngilizce gibi birçok branşta öğretmen bulamazken fizik, kimya, biyoloji gibi birçok branşta öğretmen yığınları oluşturuyoruz. Buradaki arz talep dengesini YÖK kurmalı ve kontenjanlarda acilen düzenleme yapmalıdır” şeklinde konuştu.
Eğitimde Gelecek Konferansı'na, Mektebim Ortaokul-Lise Koordinatörü Emre Orhan da Gelecekteki Eğitiminin Bugünden Tasarımı ve Geleceğin Okullarında Matematik Dersleri sunumuyla katılım gösterdi.
Haber Merkezi