Ali Gülcü

Kapattım telefonu...

Güzel bir sabahtı, güneşin doğuşunu izlemiş, sahilde yürüyüş yapmış, köpeğini gezdiren yaşlı bir adamla sanki kırk yıllık tanıdıkmış gibi selamlaşmış, bir taraftan martılara simit atıyor diğer taraftan günün ilk kahvesini yudumluyordum...
Keyfim, ağzımın tadı pek bir yerindeydi.
Telefon çaldı, açtım, üzerime üzerime karşıdaki!
Yaş kırk beş, yolun yarısının üzerine on koymuşum...Halden anlarım, kim bilir kime kızdı diye geçirdim içimden olur ya dünyanın türlü türlü hali var...
Telefon bir daha çaldı, yine açtım...
Edit Piaf çalıyordu kafeteryada Milord, sis iniyordu denize, hafif rüzgar vardı...
Bu defa coştu..
Üzüldüm adama!
Üç günlük dünyaya getirdim meseleyi güldüm geçtim, garson geldi, ince belli de demli bir çay istedim, masanın üzerine bırakılan gezi dergisinin sayfaları arasında dolaşmaya başladım...
Telefon çaldı.
Telefon çaldı...
Telefon çaldı!
Her seferinde açtım, konuştum...
Antidepresan kullanıp kullanmadığımı sordu yanımdaki arkadaş, öyle ya benim de kızmam lazım, insan değil miyim karşılık vermem lazım, ortada bir hak varsa hakkımı aramam lazım, yumruk yediğimde kafa atmam hakkım...(!)
Cesaria Evora isminde bir kadın vardı... Radyo programı yaptığım dönemlerde kendi kendime keşfettiğim Kuzey Batı Afrika'da şimdi ismini hatırlamadığım adalar ülkesinde doğmuş, "şarkıcı olur musun" dediklerinde " en azından Paris'i görürüm" deyip kabul ettiğinde kırk yedi yaşındaymış....
Sahnede yalınayak şarkı söyleyen bir tip!
"Vardı" dedim 2011 yılında öldüğünde yetmiş yaşındaydı...
İşte o Cesaria Evora söylüyor; Historia de un amor.
(Kafeteryanın sahibi ayrı bir yazı konusu)
Aslında kafeste yaşadığının farkında olmayan kuşa uçmanın hastalık olmadığını öğretmek isterdim tabi böyle bir şey mümkünse!
Bir daha çalmadı telefon.
Fringe'den hatırladığım sözler geldi aklıma hesabı öderken; İstediğin kadar bağır çağır susan birini yenemezsin ...

YORUM YAP