Bizden önceki nesillerin, bugün mezarlıkları dolduranların bıraktığı gibi kalmış her şey.
Limana otursan, gazetenin boş yerlerine bir şiir karalayayım desen.
Çay bahçesine, çınar ağaçlarının gölgesine otursan, açsan kitabını, sanki bu dünyadan değilmişsin de romanda yaşıyormuşsun gibi dalsan içine…O kadar dalsan ki sayfalardan kafanı kaldırdığın zaman nerede olduğunu ve hatta kim olduğunu unutsan.
Aklın başına geldiği zaman şöyle keyifle gülsen kendi kendine.
Bol köpüklü bir Türk kahvesi içsen, yanında buz gibi su.
Uykun gelse sonra, şu hamaklı ev bir saatliğine senin olsa, terliklerini çıkarsan, usullacık kıvrılsan, gözlerin gökyüzündeyken için geçiverse… Lafın burasında herkes istediği rüyayı görüversin, tam altmış dakikanız var.
Gözlerinizi açtığınızda hava kararmamış mı?
Üzerinizi örten olmayınca üşümeniz normal tabi.
Balıkçı tekneleri gelmiş, yasağın kalktığı ikinci gün bugün, ilkini kaçırdınız yahut aklınıza gelmedi, hem nasıl gelsin?
Kasalarla karides.
Kasalarla balık.
Kasalarla umut.
Yoldan geçen bir traktör omuzlarımdan tutup sarsıyor beni. Motor arabası ağzına kadar kavun yüklü. Yirmili yaşlarda saçlarını sıfıra vurdurmuş bir delikanlı atlıyor motor arabasından, elinde bir dilim kavunla yanıma geliyor. Kemik çakının ucuyla kavun parçasını uzatıyor.
“Bal ağabey bal”.
Alsam bir türlü, almasam?
“Beş tanesi beş lira! Sabah dört tanesi beş liraydı, akşam pazarı!”
Fırsatı değerlendir, arabanın bagajını kavun doldur bakışlarını görmezden geliyor, içten içe çok üzülüyorum.
Henüz yaşanmamış, zamanı gelmemiş bir gün, önce traktörü sonra bostanı satıyor delikanlı. Sabah gün doğarken bir kamyonet yanaşıyor tek katlı evin önüne. Çarşaflara sarılmış yataklar, yorganlar. Başı yazmalı genç kadın küçük kız çocuğunun elinden tutmuş. Dedelerin, ninelerin gözü yaşlı, kaderde bu da varmış. Vedalar gözyaşlarına karışırken su döküyoruz gidenlerin ardından.
Bayramdan bayrama gelecekler artık, “rahatız” diyecekler. “Merak etmeyin” diyecekler.
Şehirde çocuklar istiyor diye kilosu yirmi liradan kavun alacak delikanlı, parayı uzatırken içi bir tuhaf olacak.
Hoş olmasın da ne yapsın?
Kemik çakının ucundaki kavun parçasını ağzıma atıyor, yarın dönerken alırız diyorum delikanlıya.
“Ağabey beş liraya altı tane de olur!”