İlçemiz siyasilerinin basın toplantıları art arda gelmeye başladı. Düşüncelerini, yaptıklarını kamuoyuna ulaştırmadaki en etkili yol olduğunu düşünüyorlar. Katılıyorum. Katılmadığım; tek kale oynanan maç tadında kalsın arzusuyla; zamana, zemine, şartlara ve nabza uygun görülen isimlerin davet edilmesi. Hataları ve olumsuzlukları kaleme alan birini davet etmemek; olağanüstü özellikler yüklediklerimizin, yazılanlardan ne kadar çok korktuklarının göstergesi olmalı.
Işıklar’ın; yeni açılan yaşlı ve engelli merkezinde yapacağı basın toplantısı ile ilgili belediyeden davet aldım. Davet cep telefonu özürlüsü olduğum için sitem koksa da, istenildiğinde ulaşabilmenin en güzel örneğini oluşturdu. “Eee! Bu sıralar Başkan’ın işine gelen şeyler yazıyorsun, tabi davet edilirsin.” takılmalarına kulak tıkayıp gittim. Yeme özürlü olduğumdan (ne çok özürlü olmuşum) kahvaltıyı es geçme niyetiyle biraz geciktim. Ulaştığımda toplantının başlanmadığını görünce rahatlayacakken, yönetmenimin protestosuna şahit oldum.
Yazılarında SUS olan, gündelik hayatında tam bir eylemci kesiliyor. Saat 09.00’da başlaması gereken toplantı, saat 09.30 olmasına rağmen Başkan ortada yoksa gösterilen tepkiyi haklı görsem de; orantısız güç kullanıldığını düşünüyorum. Kontrol ederken “Adil Abi toplantıyı bıraktın, bana sarmaya başladın” söyleminden tırsıp kısa keseceğim. Yine de; Ak Parti penceresinden baktığımda yiğitlik olduğunu kabul ediyorum. Habere bakıyorum, Hürhaber Yönetmeninin haklı tepkisi iki satır olarak bile yer almamış. O halde haber değeri bulmadığın eylemi neden yaptın Sevginar?
“Seçilmişlere yardım etmek gerekmez mi?” başlangıcındaki yeni gazeteciye bu çelişkiyi izah edebildiysen, bence sorun yok. Kazandığını düşünürken, kaybediyor olmanın acısı yeni çöküyor daha. Geçen dönem sen beni anlamamıştın. Ben seni çok iyi anlıyorum. Bilesin…
Başkanı beklerken Halkla İlişkiler Müdürü olan hanımın “Sizi tanımıyorum” sözüyle tanışmış olduk. Alınganlık gösterecek olsam “Sizi davet etmedik, ne işiniz var?” şeklinde kabul edebilirdim. Neyse ki beni davet eden yanımdaydı, durumu o kurtardı. Eksiklik bende diye düşündüm. Çünkü aynı tokadı on dakika önce küçük patrondan yemiştim. Ne yapayım, kaderime razı olacağım. (Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?) Havalarında dolaşacak, belediye hoparlöründen “Keskin Sirke benim” anonsu yaptıracak halim yok ya. Bununla birlikte izzet, ikram, ilgi ve misafirperverliğin üst noktada olduğunu belirtmeliyim.
Başkan geldi, 8 dakikalık gecikme için özür diledi. 43 dakika itirazları karşısında durum açıklığa kavuştu. Beni tanımayan müdüre “09.30’daki basın toplantısını, ancak toplanırlar diye 09.00’da diye bildirdik” hakaretiyle yüreğimize su serpti. O anda Işıklar’ın yerinde olmayı hiçbiriniz istemezdiniz. Ekibi adına özür bile dileyemeden kahvaltıya başlandı. Işıklar’ın iğneyle kazıyarak elde ettiği güzellikleri, kepçeyle yok etme gibi bir durumu var. Toplantıya saygımdan, verdiğim değerden telefonumu sessize alma mecburiyeti hissederken, organizasyondan sorumlu belediye görevlilerinin basit adab-ı muaşeret kurallarından bihaber oluşları içler acısı. Söyleyebilecek, ikaz edecek bir büyük yoksa bu görevi bizzat başkan üstlenmek zorunda. Kendini hissettirmeyen başkan sözü kulağa hoş gelse de, basit konuların kendiliğinden düzelmesine yaramıyor.
Olumlu yazmayı düşünürken, olumsuzlukları peş peşe sıraladığımın farkına varamadım. Başkan; kendine, fikirlerine, yaptıklarına ve yapacaklarına güvenen bir insan profiliyle karşımıza çıktı. Uygulamaya sokacağı projelerin güzelliğine, faydasına inanmış, kamuoyunu da inandırmayı ilke edinmiş bir başkan olma isteği güzel ve takdir edilecek bir gelişme. Geçmiş döneme ait suçlama, sataşma hatta ima bile yoktu. Muhtemel rakibine çocuk bayramında koltuğunu ikram etme inceliği ve siyasi dehasıyla rahatlamış gibiydi. Yansımalarının bu kadar dalgalanabileceğini kestirdi mi bilemiyorum. Affına sığınarak bir adım öne geçmek istiyorum. 23 Nisan çok uzun bir süre, 30 Ağustos’a hazırlıklı olmakta gerekir. Karakaş küçük asker kıyafetlerini giyip, el öpmeye gelebilir. Unutmayalım ki; karşımızda bütün koltukları toplayarak güç kazanacağını uman bir Metin Karakaş var!
Yaşlı ve Engelli Merkezi güzel ve iyi bir çalışma. Görevlilerin anlatımlarından çıkardığım sonuç; işlerini severek ve isteyerek yapan insanlar oluşu. Allah düşürmesin ama eksikliğini de hissettirmesin. Yapılan egzersiz çalışmalar hayata tutunmayı teşvik edici. Engelli dediklerimizin yaptığı nikâh şekerlerini görmenizi isterim. Birçoğumuzun o güzellikte yapamayacağına eminim.
Haklarında olumlu ya da olumsuz da yazsam, kendine güvenenlerin toplantılarına katılmaya devam edeceğim. Kendine güvenmeyenlerin, bana güvenmeleri yönünde beklenti içinde hiçbir zaman olmadım. Kendine güvenmeyene vatandaş niye güvensin? Partilisi neden güvensin, itimat etsin?
Katıldığım toplantıyı teferruatıyla okuyucuma naklettiğim kanısında görevimi yaptığımı düşünüyorum. Kızmış olsa da yönetmenimden geçer not almışımdır herhalde! Sevginar’ın terk etmediği, başka kendine güvenenlerin toplantısını! Sizlere benden daha iyi aktaracağına emin olabilirsiniz… Aksi SUS hitabının devamına vesile olacak.
Atlamış olsam da ekleyeceğim. Kahvaltıdan sonraki basın toplantısı çok daha samimi bir ortamda devam etti. Bahsi geçen terkten sonra Hürhaber’i tek başıma temsil etmenin hazzını iliklerime kadar yaşadım. Bir yanımda günün sorumlusu, diğer yanıma da günün mağduru. 2000. sayıya ulaşan Hürhaber’e verilen değerin göstergesi. Buna rağmen böyle bir yazı. Ne diyeyim? Keskin Sirke olmak böyle bir şey herhalde.
Terk etmeden kalın, kendinize güvensiz kalmayın.