Ahmet Yücegök

KİM İSTER?


Beşiktaş-Galatasaray futbol maçının oynandığı sırada çıkan olaylardan dolayı haftanın en çok konuşulan konusuydu…
Herkesin düşündüğü ortak bir görüş, olayın önceden planlandığı ve tasarlanmış bir olay. Planlayanın da iktidar ve onun siyasi örgütü olduğu…
Defalarca izledim,..
Olayın faili "1453 Kartallar” denilen bir grupmuş. Bu grup, eski değil yeni kurulmuş, yaşı birkaç ay öncesine dayanıyor. Bu grup aynı zamanda Çarşı gurubuna karşı konumlanmış. Amacı, Gezi Parkı eylemlerinden sonra şöhreti daha da artan "Çarşı” grubunu kamu oyunda küçültmek, etkisini azaltmak.
Sonraki günlerde…
Operasyon genişletildi…
Yüzlerce eve baskınlar…
Yüzlerce taraftar evlerinden alınıyor…

Akıl alacak gibi değil…
***
Yurt içinde yurtdışında olsun çok iktidarlar gördüm. Böylesini ilk defa görüyorum. İktidarda kalmak için elinden geleni yapanını hatırlamıyorum…
***
Hiçbir iktidar bu kadar ayrımcı olmamıştı.
Öyle ki…
Devletin her kurumunu kendine göre bir şekle soktu. Başına da kendi yandaşlarını, en azından yandaş görüneni koydu. İşi bilip bilmemesi önemli değil…
Ve…
En son Futbol kulüplerini de cendereye soktu. Onlara da şekil vermeye çalışıyor. İçişlerine müdahaleden geri durmuyor…
***
Kendine biat etmeyenlerin başkanlarını hapse bile attı. Kulüplere bu kadar müdahale eden bir iktidar taraftarlarına etmez mi…
Onları da rahat bırakmadı. Bu güne, her takımın taraftarı yalnız stat içinde bir karşı takımın taraftarında ayrı olarak ayrı oturur takımına destek olurdu. Son olaylı maçta görüldüğü gibi, taraftarlar stat işçinde nasıl tezahürat yapacaklarını iktidar belirleyecek. Taraftar eğer iktidarın istediği gibi bağırmaz ise müdahale ediliyor. Müdahale polisle veya özel güvenlik ekipleri ile veya ayni takımın taraftarları içinden bir gurupla yapılıyor…
Düşünebiliyor musunuz?
Bu ülkede nasıl giyineceğinizi, nasıl doğum yapacağınızı, kaç çocuk yapılacağını, ne yiyip ne içeceğinizi, okullarda ne okuyacağınızı, gazetelerin nasıl olacağınız, mahkemelerin nasıl çalışacağını, nasıl oturup nasıl kalkılacağını velhasıl yaşamın her anını iktidar belirliyor. Böyle bir ülkede yaşanır mı ?.
Böyle bir ülkede kim yaşamak ister?

SİLİVRİ’DE YAŞAMAK
Sonbahar… Silivri Sahilinde Sonbaharı yaşamak…
Evet… Sabah saat 07.30…
Erkek – kadın …
Üçlü-beşli guruplar halinde yürüyenler…
Yıllardır aynı şeyi yapanları tanıyorum…
***
Çay bahçelerinin birinde, çay ocağını arkana almış, yüzünü denize dönmüş, oturuyorsun. Denizi seyrediyorsun. Baktıkça gözlerin dinleniyor. Deniz kenarındaki yürüyüş yolunda Silivri Belediyesi’nin koymuş olduğu banklarda oturanlara bakarken aklına bir şeyler geliyor, dalıyorsun…
Arada bir köpeğini gezdirmeye çıkanlara gözün takılıyor…
***
Biraz sonra deniz avcıları iskeleye yanaşacak…
Balıkhanelerde fiyatlar hiç inmese bile, avdan gelen teknelerin dolu olduğu anlaşılıyor…
Tekneler yanaştı, az sonra koşuşturma başlayacak…
Çaylar güzel… Yavaş, yavaş dostlar geliyor…
Biraz sonra…
Küçük bir teknesi olan Tahsin kardeşim damlar.
Ben: "Nasıl geçti” derim…
O da: "Bereket versin, ekmek çıktı, yeter” der…

Silivri böyle bir yer işte…

BAŞIBOŞ KÖPEKLER
Hayvan barınağı olarak, bölgemizde belki de tek belediye Silivri…
Belki de …
O yüzden bu kadar çoklar.
Barınak olmayan ilçelerde ki köpekleri yok edemeyeceklerine göre. O ilçe Belediyeleri yakaladıkları köpekleri buraya getiriyor…
Dediğim gibi…
Belki de o yüzden diğer ilçelerden fazla köpek nüfusuna sahip Silivri…
Başıboş köpeklerden birine minibüs durağında rastladım. Sere serpe uzanmış yatıyor. Etrafı minibüs bekleyenlerce sarılmış ama onun umurunda değil. Bekleyenler bazıları kalkması korka, korka "hoşt” diyor. Tıs yok. Ya da duymamış gibi yapıyor. Bekleyenler tekrarlıyor. Yine tık yok. Genç birkaç kişi ayağı ile dürtmek istiyor. Köpeğimiz hırlamadan ağzını açıyor, gençler korkuyor. Oysa, esniyormuş. Başını tekrar yastığa koyar gibi yapıyor.Uykuya devam.
***
Sabahları, insanların henüz evden çıkmadığı saatlerde, benzer manzaraya Uğur Mumcu Meydanı’nda rastlamak mümkün. Kulaklarında değişik düğmeler olan köpekler. Meydanın etrafındaki lokantaların artıklarından besleniyorlar…
Uzanmış uyuyorlar…
İnsanlar üzerinden atlayarak geçiyor…
Onlar… Kimseden korkmuyor…
Kimse de onlardan...


ALLAH SABIR VERSİN
İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Silivri’de her hangi bir hizmet yapsın, oraya hemen tabelayı dikiyor…
Tabela da "Bunu İstanbul Büyük Şehir Belediyesi yapmıştır.”
Herhangi bir bakanlık…
Her hangi bir köye veya mahalleye bir çivi çakmışsa eğer…
AKP Silivri İlçe teşkilatı yanına mahalle temsilcisine varana kadar seçilmiş, seçilmemiş ne kadar parti yöneticisi varsa hemen orada. Boy, boy diziliyorlar…
İlçe başkanı… Başkan aday, adayları…
Meclis üyeleri… İl genel meclisi üyeleri…
Ve, mahalle temsilcileri…
Ve… Eski başkanlar…

Hizmeti yapan, hizmetin yapımında katkısı en fazla olanın ismi,cismi yok…
Bu anlayışla çalışan bürokratlara…
Allah sabır versin…

SORUMSUZ İKTİDAR
Yalnız okuyan yazan için söylemiyorum…
Yalnızca siyasetle uğraşanlara seslenmiyorum…
Azıcık basını takip edenlere, televizyonlarda haber kanallarını izleyen herkese sesleniyorum…
İstiyorum ki…
Gördüklerini, okuduklarını, yaşananları, önyargısız, vicdanına danışarak değerlendirsin...
Çünkü…
Biliyoruz ki, örnek almaya çalıştığımız o ülkelerde seçimler bittikten sonra herkes işine bakar. İktidar da muhalefette işbaşı yapar. Herkes oynayacağı alanı bilir. Ona göre de İktidar iktidarlığını, muhalefet muhalefetliğini yapar…
Dünyanın bir çok ülkesinde seçimler oluyor…
İktidarlar değişiyor veya yerinde kalıyor…

Hiç birin de ama hiç birinde bizdeki iktidar gibisini görmedim, duymadım...
Mesela…
Geçen hafta Almanya’da seçimler oldu. İktidarda ki parti seçimden zaferle çıktı, dendi… Sonuçlar açıklandıktan sonra, Başbakanın söylediği "harika”. O kadar…
Ve, göreceğiz bak bir gün bile:
"Muhalefetin başı şöyle dedi”
"Muhalefet lideri şöyle biri”

"Şuradaki olayların arkasında muhalefet var.”
Demeyecek…

***
Sayın Başbakan…
Binlerce polis eşliğinde, il, il geziyor…
Her gittiği ilde de muhalefeti kötülüyor…
Dediğim gibi…
O bildiğimiz demokrasi ile yönetilen ülkelerde, seçim sandığı açıldıktan, sonuçlar alındıktan sonra herkesin sorumluluğu bellidir…
Sözün sahibi başkası olsa da bir zamanlar Süleyman Demirel’in "Harran Ovasında kaybolan koyundan ben sorumluyum” sözü hiç aklımdan çıkmaz…
Mecazi anlamda belki ama…
Doğrusu da o…
Hem iktidarım diyeceksin afra, tafra atacaksın hem de kötü olan her şeyden muhalefet sorumlu olacak…
Böyle bir anlayış nerede görülmüş?

GEÇMİŞTEN BİR ANI
Yıllar öncesinde 12 Eylül sonrası siyasi partiler yeni, yeni açılıyor. Biz de, Talat Soyaslan başkanlığında bir grup SODEP yöneticisi Değirmenköy beldesindeyiz… Köyün girişindeki bir Kahvehaneye girdik. Kış, dışarısı soğuk. İçerde vatandaş televizyon izliyor. Biz, saygısızlık olmasın diye seyrettikleri televizyon programının bitmesini bekliyoruz, vatandaşa saygısızlık etmemek adına…
Çaylarımızı içiyoruz.O sırada, iki kişi elinde kutularla kahvehaneye girdi. Sağa sola bakmadan Televizyona yöneldi, "PAT” diye televizyonu kapattı. Kimsede "ÇIT” yok. Adamlardan birisi, elindeki kutudan bardakları çıkardı, sağlamlığını göstermek için önündeki masaya vurmaya başladı. Kimseden ses çıkmıyor. Herkes sesini kesti. Herkes, adamın ne diyeceğini bekliyor. Adam, ilk önce içerdeki herkesten özür diledi. Ardından kim olduğunu, niçin geldiğini anlattı. Bu arada, yanındaki biri zaten masalara kutu, kutu bardak dağıtmıştı, o da çıkarken parasını tahsil etti. Adam, herkese teşekkür ederek çıktı gitti. Oysa, biz ondan önce gelmiştik hala bekliyorduk. İşte o zaman Talat Soyaslan "İşte bizde parti çalışmasını böyle yapmalıyız, bu bize ders olsun” dedi…

BENDEN SÖYLEMESİ
Aday olmak isteyenler seçimler yaklaştıkça kendini göstermek isteyecek haklı olarak. Seçim demek böyle bir şey demek…Kısaca aday olabilmeleri için, kendilerini tanıtmak zorundalar…
Ve… Bu güne kadar gördüklerimden yola çıkarak diyorum ki; siyasette başarı sağlamak için tanıtım çok önemli…
Ticaretteki adı…
Pazarlama…
"Ürün ne kadar iyi olursa olsun, tüketicinin, ondan haberi yoksa” işe yaramaz. Ürünü satamazsın...

Ve… Bunu yaparken…
Yalnız…
Rakiplerini kötülemenin fazla bir yararı olmaz…

Bu kent için neleri planladığını…
Hayallerinin ne olduğunu söylemen yeterlidir…
Unutma ki… Kentte yaşayanlar rakibine iyi sövdü diye kimseyi Başkan seçmez.
O zaman da…
Eh, seçilemeyeceği belli olan aday adayının da partisi aday yapmaz…

BAŞIMIZ SAĞ OLSUN
Silivri’ye geldiği ilk yılları gayet iyi hatırlıyorum. İskele başında stant açtığını biliyorum. Kitap satardı…
Kanal A’da televizyon haberciliği yapmak için ve sanıyorum ki, Medya fikri burada aklına girdi…
Sonra…
HÜRHABER Gazetesi kurma ve yaşatma savaşını hatırlıyorum. O gece gündüz demeyen, olağanüstü gayretini...
Ve…
Atatürkçü Düşünce Derneği serüveni…
Bunlar oluyor ama henüz oturup konuşmuşluğumuz yok…
1990’lı yılların sonu olsa gerek, bir gün, elinde yarım kilo baklava büroma geldi… Hoş beş sonrası baklavayı açtı "Tatlı yiyelim tatlı konuşalım” mealinde bir girişten sonra Hürhaber ailesine katılma daveti geldi. Sevinerek kabul ettim. Haftada bir gün olmak üzere bu güne geldik…
İlk sohbetimizi yaptığımız o gün, bir arkadaşım da bürodaydı, doğduğu ilden ve Silivri’ye olan serüvenini, tarihleri atlamadan bir solukta anlatmıştı…
Arkadaşım da şaşırmıştı, ben de… İkimiz de "Hoca çok güçlü bir hafızaya sahip” demiştik…
Ve… Nasıl beceriyordu bilmem ama "Silivri’de, ileriye çıkmış, toplumun önünde ne kadar insan varsa” hepsiyle ilişkisi vardı…
Kimden bahsettiğimi söylememe gerek yok herhalde… Rahat Uyu hocam…
Başta… Yazı İşleri Müdürü ve Eşi Sevginar Sali Uygun ve Hürhaber ailesine olmak üzere geride kalanlara baş sağlığı ve sabır diliyorum…

GÜNE UYAN
"Güçlü olan sayıca kalabalık değil, eğitimli kitlelerdir.” (Konfüçyüs)


YORUM YAP