İbrahim Çeşmecioğlu

Kısa Kısa...

Dost meclisinde sıklıkla hicvederek ya da ironi yaparak anlatmaya çalıştığım ekranlardaki kepazeliğin şiddet boyutunu yazmamak vicdanımda yük olarak kalacaktı değerli okurlar. Daha kapsamlı olarak üzerinde durmayı düşünmekle birlikte, acil gördüğüm için şimdilik kısaca bahsetmem gerek.

Az önce sosyal medyada haber nitelikli siteleri dolaşırken, telekritik yapan bir kadın yazarın epey uzun ama benim özetini yazacağım çalışmasını içim acıyarak okudum. Neden “acil” diye andığımı buyurun sizde görün: “Sekiz dizinin birer bölümünü oturup tek tek analiz ettim. Sonuç: ... kırk bir cinayet, iki yüz on dokuz silah, elli kadına şiddet, sayısız ve aleni taciz, tecavüz sahnesi not ettim..” demiş!

Her şey var ama alkol ve sigara yok Allah için (!) RTÜK'ün bu yaklaşımını neye yormalı bilemedim. Mesela “Din olsun ama ahlak bizim sorunumuz değil” mi demek istiyorlar acaba!

Ekranlarda sanat, estetik, yaratıcılık, hümanizm olmayacaksa.. insanın insanlığını bütün boyutlarıyla serimleme inceliği yansımayacaksa (ki öyle) lütfen izlemeyin ve çocuklarınıza izletmeyin..

 

AYDIN GÜVEN GÜRKAN

02 Temmuz 1993.. Sivas olayları henüz bitmiş. Ankara Kızılay meydanında gazeteci tayfası devleti yönetenlerden bilgi alabilmek ve konu hakkında ne düşündüklerini öğrenebilmek için pür telaş kalabalığın dört bir yanına kümelenmiş milletvekillerine doğru koşuşturuyorlar. Dünyanın gözü önünde otuz yedi aydın cayır cayır yakılırken gerçekte bütün insanlığın vicdanını ateşe vermişler Sivas'ta. Ülke baştanbaşa is, kir ve utanç içinde yanıyor.

Muhabirler kuruluşlarına bir an önce haberi acil koduyla yetiştirme peşindeler. İzlediğim kanalın ekibi Erdal İnönü'ye yöneliyor. Erdal Bey son derece üzgün, şaşkın ve kaygılı meydanın tam ortasında olduğu yere mıhlanıp kalmış. Put gibi duruyor. Başka bir tarafta kim oldukları seçilemeyen kalabalık el kol hareketleriyle hararetli konuşuyorlar.

Kamera ağır ağır meydanı geziyor. Bir ara onca insan birikintisi içinde, yine az önce tanınmayan küme gibi ekran yaklaşınca anlayabileceğimiz kişinin üzerinde duruyor kadraj. Yere oturup bağdaş kurmuş. Dirseklerini birbirine doladığı bacaklarına dayayıp, başını avuçlarının içine gömmüş.

Sunucu mikrofon elinde hışımla arkadaşına sesleniyor, “Ahmet koş, Erdal Bey açıklama yapıyor kayda girelim hemen.. koş koş!” diye. Erdal İnönü o tarihte başbakan yardımcısı. Fakat kameraman yerde içine gömülmüş adamı bırakıp gidemediği gibi, ekranı ona daha da yaklaştırıyor. Ta elinin ayasından aşağı, bileğine doğru akan gözyaşlarını televizyon karşısında fark ettiğimiz kişi şimdi daha net görünüyor. Görüntü kendisiyle birlikte aşağı yukarı yönlü oynuyor sanki. Dikkatli bakınca anlaşılıyor ki adam sarsılarak ağladığı için böyle hissediyoruz biz!..

Koca Kızılay meydanında herkes ölümleri, yakılan aydınları konuşurken, o böyle bir alçaklığı anlatacak dil, saklayacak tarih olmadığını bildiği için, kendi içinde ses veren ağıta sığınıyor sanki!

Belki de bu korkunç ölümlere katlanabilmenin tek yolunun soylu bir sessizlik, gözyaşları olduğunu düşünüyor. Ya da hiç bir cümlenin bu kadar büyük utancı ve yürek yarasını taşıyamayacağını!

Görüntüleyen görüntüsüyle birlikte susuyor.. alanda yüzlerce insan var ama acıyı derin sükutuyla en çok başı ellerinin ayasında sarsılarak ağlayan adam sırtlanıyor!

Abidin Dino'nun mutluluğun resmini bir türlü çizemediği memleketimde, Aydın Güven Gürkan rengi isyan.. rengi kıyamet.. rengi asalet olan gözyaşlarıyla acının resmini çiziyor Ankara'nın tam merkezine!

Spiker arkadaşına bir feryat sesleniyor tekrar. Ama o Aydın beyin yanından katiyen ayrılıp beraber olduğu arkadaşının yanına gidemiyor. İçinden gelmediğini anlıyoruz biz ekran başındakiler. Çünkü yeryüzünde benzerine az rastlanan böyle bir felaketi en bariz şekilde Aydın Güven Gürkan'ın gözünden akan yaşlar anlatabilir ancak bütün evrene!

Aramızdan ayrılışının yıldönümünde tepeden tırnağına onur, vicdan ve sevgiye kesmiş bir aydının.. Aydın Güven Gürkan'ın anısının önünde eğiliyoruz.

Sevgiyle.. Özlemle..

YORUM YAP