
Komİser Tahsin, sorgu odasında karşısında Olgun otururken uzanıp adamın ilk iki düğmesi açık bırakılmış yeşil-beyaz boyuna çizgili gömleğinin yakalarına yapışmamak için kendisini tutuyordu. Dişlerini gıcırdatarak elini masaya dayadı. Hafiften eğilirken ayağının arkasıyla da oturmadığı sandalyeyi sağa doğru ittirmişti.
Tüm bu gergin anlara rağmen Olgun, gözlerini kaçırma refleksi dahi göstermemişti. İpin ucunda olduğunu bilmiyor olamazdı; tek çare vardı, bir şiddete maruz kalması halinde avukatına başvuracak ve kendisini bir şekilde bu işin içinden sıyırmayı umacaktı… Evine bir ekip yollamanın anlamsız olduğunu hissetti Komiser Tahsin. Başka bir yol olmalıydı, ama nasıl?
Tam o esnada kapı çalındı ve Necip sessizce içeriye doğru süzüldü. Komiser Tahsin’le göz göze geldiklerinde kafasını birkaç kez, belli belirsiz öne doğru sallayarak elindeki dosyayı teslim edip sorgu odasından çıktı. Komiser Tahsin, ümitvar tavrını kaybetmek üzereyken dosyayı aralayıp bazı harfleri kafasında birleştirerek okuduğu metni anlamaya çalıştı.
Anladığında ise, dudaklarının ucu kıvrıldı; gülümsemesini bastırmaya gerek duymadan Olgun’a diker gözlerini. Olgun ise bu tavır karşısında hem dosyaya dair meraka kapılmış, hem de biraz bocalamaya başlamıştı.
Komiser Tahsin, göz göze geldiği Olgun’a karşı kaşlarından birisini havaya kaldırdı ve elinin tersiyle dosyayı kapattı.
- Olgun Bey, siz sanıyorum ki öldürülen Tahir Bey’le çok samimiydiniz! Hani, bir insan başka birisinin eski karısıyla evlenebilir ama garip bir şey var…
Olgun, huzursuzca sandalyesinde kıpırdandı. Sağ eliyle, sol elinin bileğini kaşımaya başladı. Bu esnada Komiser Tahsin konuşmayı sürdürüyordu:
- Bir insanın karısı, nasıl olur da eski kocasının işlettiği kaçak kumarhanenin tapu sahibi olabilir?
Olgun, derin bir nefes koyuvermişti. Sırtını sandalyesine yaslayıp gözlerini kıstıktan sonra kafasını hafifçe yana doğru eğerek konuştu:
- Ne o komiser? Mal mülk sahibi olmak ne zamandır suç?
Komiser Tahsin, iki elinin avuç içleriyle masaya iyice yaslandıktan sonra kafasını sağa sola sallayıp cevapladı bu çıkışı:
- Yok, o öyle değil de… Malı mülkü var diye bir kadını öldürmek suçtur herhalde, değil mi?
Olgun şaşkınca bakarken Komiser Tahsin sözlerini sürdürüyordur:
- Hatta yetmeyip, o kadının mülk sahibi olduğu dairenin kiracısını da öldürmek suçtur sanırım?
Komiser Tahsin, karşısındaki adamı bu şekilde yıpratamayacağını anlasa da bozuntuya vermeden yüklenmeye devam etme kararıyla tam ağzını açacaktı ki kapı bir kez daha tıklandı. Kimin, neyi getirmiş olabileceğini kafasında tartıp biçerken kapı açıldı ve Müdür kafasını uzattı içeri. Eliyle gelmesini işaret etti Komiser Tahsin’e.
Dışarı çıkan Komiser Tahsin, biraz agresif bir tavır takındı. Müdür, elini havaya kaldırdı.
- Dur şimdi Tahsin. Sırası değil… Tekirdağ Emniyeti’ne faks çektik, az önce bir şey yolladılar, bir bak istedim.
Müdür’ün uzattığı kağıt, faks gönderisinin klasik siyah-beyaz tonlamasında bir resimdi. Kısa bir an sonra bu kağıtta yer alan figürün, bir iskambil kartı olduğunu anladı Komiser Tahsin. Müdür’ün uzattığı başka bir şeffaf dosyada renkli bir kağıt vardı. O kağıdı da faksla yan yana değerlendirince ikisinin aynı desteye ait iskambil kartı oldukları aşikardı. Renkli kağıtta yer alan kart, cesedin üstünde buldukları yarısı kesilmiş ve hafiften kan sıçramış bir Vale’ydi… Faksta yer alan kart ise Vale’nin tam haliydi.
Komiser Tahsin’in gözleri parlamış, uzanıp bir çırpıda çekmişti Müdür’ün elindeki kağıtları. Akabinde soluk almadan sorgu odasına girdi ve elindeki kağıtları masaya koydu. Olgun’un yüzü, resimlere baktıktan sonra asılmış; eliyle yüzünü kapatmış, burnunun kemerlerini ovuşturmaya başlamıştı. Bir yandan "Ah Murat ah!” diye homurdanıyordu. Komiser Tahsin bu kez muzaffer bir tavırla masaya yaslanmıştı.
- Murat kim? Hani o gece Tahir’i, mekanından birlikte kaçırdığın işbirlikçin mi?
Daha fazla kaçacak yeri kalmamıştı Olgun’un. Yüzünü daha da astı, yarım ağızla homurdandı:
- Hepsi onun başının altından çıktı!
Komiser Tahsin, "Tabii tabii” der gibi baktı Olgun’un yüzüne. Olgun ise umursamadan anlatmaya devam ediyordu.
- Sonradan anladım, dedikoduydu sadece… Murat, yeğenimdir. Ufak ufak oymaya başladı zihnimi. Bir gün geldi, "Abi” dedi "…senin Leyla’nın İstanbul’da bir dairesi varmış; onu da Tahir’e kiralamış.” Başka bir gün geldi, "Abi” dedi gene abisi batasıca! "Bu ikisi hala görüşüyor mu acaba?” Böyle böyle kafamı karıştırdı, böyle böyle girdi kanıma…
İç çektikten sonra konuşmayı sürdürdü Olgun:
- Artık her şey taşma noktasına geldiğinde bir silahla geldi, dedi ki silah Tahir’inmiş; "Bununla öldürelim Leyla’yı” dedi… İkisinden de kurtulursak, hem mal mülk hem de iş yapan kumarhane bizim olacaktı…
Komiser Tahsin, ilk kez orada kesti sözünü Olgun’un.
- Ama işler umduğunuz gibi gitmeyince, bir de Tahir’i öldürelim dediniz… Olaya da kumarhane süsü vermek için basit bir tiyatro tertiplediniz…
Eliyle masadaki iskambil kağıdı görsellerinin üstüne bastırdı. Artık karşısındaki adamın söyleyecek hiçbir şeyi kalmamıştı… Başını bu kez, yaptığı hatanın farkına iş işten geçtikten sonra varan bir çocuk gibi eğmişti.
İçinden düzeltti kendi düşüncelerini Komiser Tahsin:
"Çocuk gibi değil, sadece korku filmlerinde cinayet işler çocuklar…”
BU HİKAYENİN SONU