Kocabaş: Üretmekten başka yolumuz yok

Kocabaş: Üretmekten başka yolumuz yok

30.10.2019 09:32:47

Küpe FM'de, Cumhuriyet Dönemi Sanayileşme atılımlarını değerlendiren Silivri SİAD Başkanı Hakan Kocabaş, “Çalışmaktan, üretmekten başka yolumuz yok” derken, “Aydınlık bir Türkiye için el ele, birlikte üretmeliyiz. Her alanda, bilimde,  teknikte, sanatta, sanayide üretmeliyiz” şeklinde konuştu.

Silivri Sanayici ve İş Adamları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Kocabaş, Küpe FM'de İş Dünyası Programı'nda Cumhuriyet Dönemi Sanayileşme çabalarını anlattı.
Silivri Sanayici ve İş Adamları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Kocabaş, dernek ve Küpe FM işbirliğinde hazırladıkları İş Dünyası Programına 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nda konuk oldu. Turhan Alyakut'un sorularını yanıtlayan Kocabaş, dinleyicilerle Cumhuriyetin ilk yıllarındaki sanayileşme koşullarını anlattı.
Turhan ALYAKUT: Programımızın
Cumhuriyet Bayramı'na denk gelmesi hem bizim hem de sizin için büyük bir şans. Bayramımız kutlu olsun.
SİAD Başkanı Hakan KOCABAŞ: “Dünyanın neresinde yaşıyorsa yaşasın, ‘Ben Türk milletinin bir parçasıyım” diyen herkesin Cumhuriyet Bayramını kutluyorum. “

CUMHURİYET'İN İLK DÖNEMİNDE SANAYİ
Turhan ALYAKUT: Bugün farklı bir şey yapalım dedik. Cumhuriyetin ilk döneminde sanayileşme çabalarını konuşmak istedik. Neler yapılmış?
Hakan KOCABAŞ: Derneğimizi, ekonomiyi, üyelerimizi, sanayi perspektifini, topluma anlatmak kolay olabilirdi aslında ama Cumhuriyet dönemindeki sanayiyi akademik anlatım gerektirir. Elimden geldiğince, dağarcığım döndüğünce Cumhuriyetimizin ekonomiye katkısına, kısaca nasıl bir gelişim geçirdiğini ve özellikle sancılı ilk yılları yani başlangıcı birkaç cümleyle ifade etmeye çalışayım.
Milletlerin tarihlerinde önemli günleri vardır. Bizim tarihimiz için 26 Ağustos 1071, 29 Mayıs 1453 önemlidir ve 29 Ekim 1923 çok önemlidir. Yeni bir Türk devletinin ilelebet süreceğine inandığım Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş tarihinden önemli bir tarih olamaz kanımca. Tabi biz Dünya tarihine çok uzunca bir süre hükmetmiş bir imparatorluğun torunlarıyız. Ben tarihimle de her daim gurur duymuşumdur o ayrı ama bugün Mustafa Kemal Atatürk'ün kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin bir ferdi olmaktan duyduğum gururu, feraseti ve tüyler ürperten duyguyu anlatmam kolay değil.

“OSMANLI İMPARATORLUĞU ÇÖZÜLME DÖNEMİNE GİRİŞİYLE EKONOMİK HAYATTA YİTİMLERİ OLMUŞ”
Turhan ALYAKUT: Cumhuriyet dönemine bakmadan önce sanırım Osmanlı'nın son dönemine bakmak gerekiyor.
Hakan KOCABAŞ: Evet, kesinlikle katılıyorum. Osmanlı İmparatorluğu çözülme dönemine girişiyle birlikte özellikle ekonomik hayatta yitimleri olmuş. Beşeri hayatta, bilim ve girişimlerde çok geri kalmış, gelişen Batı'nın arkasında tökezlemiş. Bunların başında da sanayideki geri kalmışlık, ekonomideki dengesizlik gelmiştir. Tam burada yeri gelmişken Mustafa Kemal Atatürk'ün bir demecini paylaşmak istiyorum ki geçmişi tam olarak algılayalım; “Tarih, milletlerin yükseliş ve çöküş sebeplerini ararken birçok siyasî, askerî, toplumsal sebepler bulmakta ve saymaktadır. Şüphe yok, bütün bu sebepler, toplumsal olaylarda rol oynarlar. Fakat bir milletin doğrudan doğruya yaşamıyla, yükselişiyle, çöküşüyle ilişkili ve ilgili olan, milletin ekonomisidir. Tarihin ve deneyimin belirlediği bu gerçek, bizim millî yaşamımızda ve millî tarihimizde de tamamen belirmiş bulunmaktadır. Gerçekten Türk tarihi incelenirse bütün yükseliş ve çöküş sebeplerinin bir ekonomi sorunundan başka bir şey olmadığı anlaşılır. Tarihimizi dolduran bunca başarılar, zaferler veya mağlubiyetler, yokluk ve felâketler, bunların hepsi meydana geldikleri dönemlerdeki ekonomik durumumuzla ilgili ve ilişkilidir. Yeni Türkiye'mizi lâyık olduğu düzeye eriştirebilmek için, kesinlikle ekonomimize birinci derecede önem vermek zorundayız. Çünkü zamanımız tamamen bir ekonomi döneminden başka bir şey değildir.” Bugün tıpkı benim gibi herkes tarafından söylenebilir ama bu sözler, tam 96 yıl önce Mustafa Kemal Atatürk tarafından söylenmiş ve günümüzü de anlatıyor.

Turhan ALYAKUT: Bu sözler bize Atatürk'ün ne kadar öngörülü olduğunu gösteriyor. Sanayileşme Osmanlı döneminde başlamış. Ne tür çabalar olmuş?
Hakan KOCABAŞ: Çok doğru. Bizim tarihimiz kesit olarak alınamaz. Osmanlı İmparatorluğu zamanında da bir takım gelişmeler olmuş. 1830 - 1913 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu sanayileşme konusunda çaba göstermiş. Ordunun ihtiyaçları için öncelikle Feshane kurulmuş. İzmit ve İslimiye'de çuval fabrikaları imalata başlamış. Zeytinburnu ve Hareke Dokuma fabrikaları, Tophane, Beykoz, İnce köy porselen fabrikaları, Yıldız çini fabrikası kurulmuş. Bu 1913 yılına kadar milli sermaye ile toplam 46 adet yabancı sermaye ile 39 adet müessese ekonomiye kazandırılmış. Barut Fabrikası, Beykoz Barut Fabrikası, Yedikule İplik, Beykoz Cam gibi fabrikalar kurulmuş. Osmanlı İmparatorluğunun içinde bulunduğu dar boğazla sanayideki hamle çok cılız kalmış. Bu tabloyu çizmeden yeni Türkiye'nin durumunu anlatmak zor olur diye düşünüyorum.

“İZMİR İKTİSAT KONGRESİ, BİR DÖNÜM NOKTASI”
1920 Sonrası hemen hemen her şeye baştan başlayan bir milletin ve hala henüz kurulamamış bir devletin önemli çaba ve kararlılığıdır. Düşünün, savaştan yeni çıkmış yoksul bir millet, tam rüştüyetini ispatlayamamış bir meclis. Mustafa Kemal Atatürk burada da önemli bir devlet adamlığını sergiliyor. 17 Şubat tarihinde 1035 delegeden oluşan İzmir İktisat Kongresini topluyor. Milletin her kesiminin temsil edildiği kongrede çok önemli olan Misak-ı İktisadi Esasları kabul edilmiş. Alınan kararlar esas itibariyle ülkenin sanayisi ve ekonomisi için alınmış olsa da kesintiye uğramış olan Lozan görüşmelerine de önemli bir itici kuvvet olmuştur. İzmir İktisat Kongresi kararlarını kısa anlatmak kolay değil. Tarımdan asayişe, maliye, ulaştırma, vergi, bankacılık, sanayi, ekonomi, işçi haklarına kadar her konuda geniş bir perspektifle ülkenin kuruluşunun önemli bir yol göstericisi olmuş. Bu sebeple İzmir İktisat Kongresi, bir dönüm noktası. Türk toplumuna ve uluslararası topluma kesin ve net bir duruş gösterilmiş. Bu da ‘yeni devletimiz her alanda özgür ve ancak milletinin iradesiyle hareket edecek' demektir. Atatürk şöyle diyor: “Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan yoksun olunca, o devletin bütün hayati kısımlarında bağımsızlık felç olmuştur. Ekonomik hayatın etkinlik ve canlılığı, ancak ulaştırma vasıtalarının, yolların, demiryollarının, limanlarının durumu ve derecesiyle orantılıdır. Tam bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlıkla olur.” Bu beyan Cumhuriyetin ilanıyla aslında nasıl bir gelişme hamlesi başlatıldığını, her alanın nasıl ele alındığını, açık ve net olarak ifade ediyor.

Turhan ALYAKUT: Cumhuriyet Dönemi ekonomisini çeşitli dönemlere ayırabilir miyiz?
Hakan KOCABAŞ: Evet. İktisat Kongresi özellikle bir alt yapı olmuş. Bu alt yapının ışığında hamleler başlamış. Birazdan vereceğim rakamları 1924-1938 yılları aralığından aldım çünkü felaketi tüm zerresinde hissetmiş bir millet ve büyük bir kriz içinde dönen bir dünya ekonomisinin tam ortasında olan yeni bir devletin yapabilecekleri en fazla bunlar olabilirdi. Üstelik Amerika Birleşik Devletlerinde Kara Perşembe olarak adlandırılan ve dünyada başlayan 1929 Dünya Ekonomi Krizi vardı. Tüm bunlara rağmen yeni Cumhuriyetin sanayi ve ekonomi hamleleri başladı. İlk temeller 1924 yılında atılmaya başlandı. Bazı fabrikaları önceledim çünkü Türkiye için çok önemliydi bunların yapılması. Mesela 1924 yılında Ankara'da Tüfek Fabrikası Gölcük tersanesi kuruluyor. Çok önemli bir hamle. Yine 1925 yılında Uşak Şeker Fabrikası, Kırıkkale Mühimmat Fabrikası, Kayseri Tayyare Fabrikası kuruluyor. Burada özellikle bir parantez açmak istiyorum, Kayseri Tayyare Fabrikası; Otomobil ve Motor A.Ş. adında 15 Ağustos 1925 yılında Alman Yunker firmasının ortaklığında kuruluyor. 1927 Yılında da uçak üretebilir hale geliyor. 10 Yılda beş ayrı tipte 134 tane uçak üretiyor, ki bu o haldeki Türkiye Cumhuriyeti için muhteşem bir gelişme. 1926 Yılında Alpullu Şeker Fabrikası, Uşak Şeker Fabrikası ve Kırıkkale Mühimmat Fabrikası kuruluyor. 1927'de Bünyan Dokuma Fabrikası, Eskişehir Kiremit Fabrikası, 1928 yılında Kırıkkale Elektrik Santrali ve Çelik Fabrikası, Ankara Çimento Fabrikası, 1929 yılında Ankara Havagazı Fabrikası, İstanbul Otomobil Montaj Fabrikası, 1930 yılında yine Kayaş Kapsül Fabrikası, Nuri Killigil Silah Tabanca Mühimmat Fabrikası, 1934 yılında Eskişehir ve Turhal Şeker Fabrikaları, Konya Ereğli Bez Fabrikası, Bakırköy Bez Fabrikası, Bursa Süt Fabrikası, İzmit Kağıt ve Karton Fabrikası, Zonguldak Kömür Yıkama Fabrikası, Keçi Boynu Kükürt Fabrikası, Isparta Gül Yağı Fabrikası, yine Ankara, Konya, Eskişehir ve Sivas Buğday Siloları, Kayseri Bez Fabrikaları yine bu yılın önemli yatırımları arasında. 1935 Yılındaki yatırımları da çok önemsiyorum; Bursa Merinos Fabrikası, Gemlik Suni İplik Fabrikası, Zonguldak Taş Kömür Fabrikası ve tüm dünyanın örnek aldığı Nazilli Basma Fabrikası. Nazilli Basma Fabrikası o dönemde kurulduğunda bütün dünyaya örnek olmuş. Teknoloji ile donatılıyor; dokuma, basma, desen, gravür. Günlük ortalama 60 bin metre dokuma yapıyor. O dönemde bu çok yüksek bir rakam. Esas özelliği sosyal ve iştimayi alan; balo salonundan sinemasına, halk evinden korosuna, spor sahalarından Ar-Ge bölümlerine kadar devrinin en sosyal, kültürel, ekonomi projesidir. Bu tip uygulama ilk Türkiye'de yapılmıştır. 1936 Yılında Ankara Çubuk Barajı kuruluyor. Barut, Tüfek, Top Fabrikası, Malatya Sigara Fabrikası ve Nuri Demirağ Uçak Fabrikası kuruluyor. Burada da bir parantez açmak istiyorum. İçimi cız eden bir durum var. Tamamen Nuri Demirağ'ın çabalarıyla kuruldu. 1936 Yılında tek motorlu uçak üretildi. 1928 Yılında Türkiye'nin ilk yolcu uçağı NUD- 38 üretildi. 1944 Yılında bu uçaklar, Dünya Havacılığı A Sınıfına alındı. Bu çok önemli. Bugün bir uçak üretseniz A sınıfına alınması belki seneleri alacak. NUD-38 saatte 325 km ve 1000 km menziliyle üretilmiş bir uçak. Gel gelelim Türk Hava Kurumu, uçak alımından vazgeçti. Sanırım uçakların üç tanesi Hollanda'ya ambulans uçak olarak verildi. Bu, bizi yaralayan önemli zamanlardan bir tanesi. 1936 Yılında Bitlis Sigara Fabrikası, 1937'de Malatya Bez Fabrikası ve Karabük Demirçelik Fabrikası kuruldu. Burada da ufak bir saplama yapmak istiyorum; bugün Karabük Demirçelik Fabrikası hala ekonomimize önemli hizmetler veren bir fabrikadır. Kendi kaynaklarımızın yanında bir de 2.5 milyon sterlinlik Amerika kredisiyle yapıldı. Yine 1938 yılında İzmir Klor Fabrikası ve Sivas Çimento Fabrikası kuruldu. 1933-39 yılları arası işletme sayısı 36'dan 111'e çıktı. 1929-38 yılları arasında ağır sanayi üretimi yüzde 152, toplam sanayi üretimi yüzde 80 arttı. Kömürde yüzde 100, kromda yüzde 600, diğer madenlerde yüzde 200 artış var. Demir üretimi hiç yokken, fabrika kurulmuş ve 180 bin tona ulaşmış.

“BÖYLE BİR HAMLEYLE ÜLKE AYAĞA KALKMIŞ”
Turhan ALYAKUT: Hatıralarımızda önemli bir yeri olan Sümerbank ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Hakan KOCABAŞ: Sümerbank, bir iktisat kongresinin meyvelerinden biri. Bu fabrikaların yanı sıra iktisadi olarak bir takım katkıların da oluşması lazım. Bunların başında da Sümerbank geliyor. Ki Sümerbank o dönem tüm sanayi kuruluşlarına katkısı olan bir finans olarak kuruluyor. Onun ardından maden arama yükünün finansını karşılamak adına Etibank'ın kurulması çok önemli. 1023-1938 yılları döneminde gayrisafi milli hasıla içinde sanayinin payı 1924 yılında yüzde 10 iken, 1938 yılında yüzde 16.5'e yükselmiş. Değerler 5 misli artmış. Bunun en önemli sebeplerinden bir tanesi Sümerbank'ın hem üretim içerisinde olması, hem üretime katkı yapacak finansı sağlaması. Tabi Etibank'ın da aynı şekilde. 1932 Yılında ülkede ancak 300 mühendis varken, sanayi planı ile mesleki ve teknik öğrenimde 4 bin olan öğrenci sayısı 16 bin'in üstüne çıkmış. Böyle bir hamleyle ülke ayağa kalkmış ve top yükün bir seferberlik başlamış.

“ATATÜRK VE ARKADAŞLARI TÜRKİYE'Yİ BİR DANTEL GİBİ ÖRMÜŞLER”
Sözlerimin başında İzmir İktisat Kongresi'ne atıfta bulunmuştum. İşte aslında orada alınan kararların ne kadar hayata dönük olduğunu, sanayinin kuruluşundan Köy Enstitülerine kadar nasıl bir çalışma yapıldığını, teknik elemanların staj durumlarına kadar nasıl bir beyin fırtınası yapıldığını gösterecek kadar önemli bir çalıştaydır. O günlerden kalan çok güzel bir anıyı paylaşmak istiyorum. Ülke savaştan yeni çıkmış, devlet olanaklarıyla yurt dışına öğrenci gönderilecek. Seçilen 11 kişi arasında Sadi Irmak adında bir genç var. Atatürk, Sadi Irmak isminin yanına Berlin Üniversitesine gitsin diye not düşüyor. Irmak, vakit geldiğinde Sirkeci Garı'na gidiyor. Kafası karışık, gitse mi kalsa mı diye düşünüyor. Gitmekten vazgeçiyor, tam gardan çıkacak postacının “Mahmut Sadi, Mahmut Sadi telgrafın var” diye bağırdığını duyuyor. Geri dönüyor telgrafı açıyor, “Sizleri bir kıvılcım olarak yolluyorum, alev olarak geri dönmelisiniz.” imza Mustafa Kemal. Bu sözlerin arkasından konuşmak belki doğru değil ama aklıma dantel kelimesi geliyor. Ne alaka diyenler olacaktır. Atatürk ve arkadaşları, Türkiye'yi gerçekten bir dantel gibi örmüşler; ince, narin ve her detayı ele alarak. Hepsinin mekânlarının cennet olmasını Allahtan diliyorum. İyi ki böyle bir lider çıkmış ve bu güzel toprakları tekrar imar etmiş.

“ÇOK DAHA İYİ OLABİLİRDİK. GELECEK GÜNLERDE ÇOK DAHA İYİ OLACAĞIMIZA DA İNANIYORUM”
Turhan ALYAKUT: Bu güzel ülkenin kurucularına her zaman saygı göstermeliyiz. İbret verici rakamlar paylaştınız.
Bu güne gelip baktığımız zaman karşımıza nasıl bir tablo çıkıyor?
Hakan KOCABAŞ: Bugün devasa bir Türkiye'yi görüyoruz. Bu, tüm Cumhuriyet dönemine hizmet etmiş herkesin emeğidir. Müteşekkirim. Bir iki karşılaştırma yapmak istiyorum. Mesela 1923 yılında nüfusun yüzde 75'i köyde yaşarken, bugün ancak yüzde 7.5'i köyde yaşıyor. O zaman ihracat 51, ithalat 87 milyon dolarken, bugün ihracat 180, ithalat 200 milyar dolar. Tabi bu rakamlar bize gurur veriyor ama çok daha iyi olmalı. O zaman 45 dolar olan kişi başı milli gelir, bugün 10 bin dolar civarında. Bu rakamlar bile Cumhuriyetimizin gelişimini gösteriyor. Bugün artık yine özümüze dönüyoruz. Hamlemiz var. Kendi uçağını yapmaya başlayan, ilk 20 ekonomi arasında olan, 3 milyon 600 Kobi'siyle üretim yapan, 85 bin firmasıyla ihracat yapan, bölünmüş yollarıyla ülkenin her yerine ulaşan bir ülke haline geldik. Çok daha iyi olabilirdik. Gelecek günlerde çok daha iyi olacağımıza da inanıyorum.
Atatürk de inancını nasıl anlatıyor ve kimlere inandığını nasıl söylüyor ben bir de o sözü söylemek istiyorum; “Türkiye Cumhuriyetinin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum: Batı senden, Türk'ten çok geriydi. Manada, fikirde, tarihte bu böyleydi. Eğer bugün batı teknikte bir üstünlük gösteriyorsa, ey Türk çocuğu, o kabahat da senin değil, senden öncekilerin affedilmez ihmalinin bir sonucudur. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin! Bu belli. Fakat zekânı unut! Daima çalışkan ol..."

“ÇALIŞMAKTAN, ÜRETMEKTEN BAŞKA YOLUMUZ YOK”
Evet, çalışmaktan, üretmekten başka yolumuz yok. Aydınlık bir Türkiye için el ele, birlikte üretmeliyiz. Her alanda, bilimde, teknikte, sanatta, sanayide üretmeliyiz.
Nice zorluklar içinde bu eşsiz toprakları bize armağan eden başta Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, çalışma arkadaşlarını, mücadele sırasında yaralı taşıyanından yarayı pansuman eden hemşiresine, cepheye ellerinde mühimmat taşıyan büyük annelerimizden kınalı kuzulara kadar herkese müteşekkir olduğumuzu bir kez daha söyleyelim.
Kanla, canla kazanılan Cumhuriyetimize sahip çıkalım. Elleri yağlar içinde devrim otomobillerini yapanlar da, onlara köstek olanları, 1938 öncesinde 31 yılında yapılan ilk 5 yıllık plana köstek olanları da, kendi çıkarları uğruna ülkeyi satanları da unutmamalıyız. Çanakkale ruhunu da, Köy Enstitülerinin katkılarını da unutmamalıyız.
Biz tarihimizin her anının sevmeli ve sahip çıkmalıyız. Birlik olmayı, farklıklarımızla birbirimizi sevmeyi bilmeliyiz. Vatan, devlet olunca yumak olup bir arada olmayı başarmalıyız.
Atatürk'ün bir sözüyle konuşmamı noktalamak istiyorum; “Denebilir ki hiçbir şeye muhtaç değiliz, yalnız bir şeye ihtiyacımız var çalışkan olmak. Servet ve onun doğal sonucu olan bolluk, rahat yaşamak ve mutluluk, yalnız ve ancak çalışanların hakkıdır. Yaşamak demek çalışmak demektir. Türk öğün, çalış, güven!” 29 Ekim Cumhuriyet Bayramınızı kutluyorum. Daha nice Cumhuriyet Bayramları diliyorum.

YORUM YAP