Daha Selçuklular zamanında Anadolu coğrafyasında Türk nüfusun göçerlik yönünün batıya doğru olduğunu söylemek pek zor değildir. Türkistan coğrafyasından gelen Türk kitleleri sistemli bir şekilde Anadolu'da batı yönlü bir iskân politikasına uygun hareket ettiğini gözlemlemekteyiz.
Türkistan coğrafyasından Moğolların acımasız ötelemeleri ile Anadolu'ya geçen Türk kitleleri arasında canını ve malını kaçırmaya çalışan sıradan halkın yanı sıra toplumları derinden etkileyen dini, sosyal ve kültürel şahsiyetlerde bulunmaktaydılar. Bu şahsiyetlerden en büyük kitleleri oluşturan grup Alpler veya Alp Erenlerdir.
Alpler çok geniş bir coğrafyaya yayılmış küçük küçük teşkilatları ile birbirlerine bağlı bulunan cemaatler olarak yapılanmışlardır. Bu cemaatlerin daha İslamiyet'in kabulünden önce var olduğunu söylemek önemlidir. Alplerin veya Alp Erenlerin İslamiyet'in tesiri ile kimi zaman isimlerinin önüne “Gazi, Abdal ve Baba” gibi unvanlar aldıklarını görmekteyiz.
Bu şahsiyetler henüz İslamiyet ile tanışmamış olan bölgelerde faaliyette bulunmakta ve yerel halklara verdikleri telkinler vaazlar ile onları İslamiyet'le kaynaştırma adına önemli bir misyon üstlenmekteydiler. Osmanlı gibi diğer Türk-Müslüman devletlerinin ortaya çıkması ve süratle büyümesinde bu faaliyetlerin önemi çok dikkat çekicidir. Özellikle tenha ve yerleşim yeri bulunmayan topraklarda kurdukları Türk manastırları ile buraları şenlendirmişler, buralarda yerel jandarma görevi görerek asayişi tesis etmişlerdir. Bu manastırlarda ihtiyacı olana yoldan gelip geçene kalacakları güvenli bir yer sıcak bir yemek vermeyi kendilerine görev bilmişlerdir. Üzerinde yaşadıkları toprakların bağlı olduğu devletin savaş durumunda yanında yer alırlar ve ön safta savaşırlardı. Osmanlıda özellikle kuruluş aşamasında bu kişilerin isimlerine sık sık rastlanmaktadır.
Bu şahsiyetlerden belki de en meşhuru Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşunda kızını Osman Bey'e vererek önemli bir desteği arkasında hissetmesine sebep olan ve ahi teşkilatının lideri Şeyh Edebali'dir. Bursa bölgesinde bulunan bir diğer önemli kişi Geyikli Baba olarak bilinen zattır. Orta Asya gelenekleri ile İslami kuralların birbiri ile sentezlenmiş halinde yaşamlarını sürdürürlerdi. Dervişlerin günlük yaşamlarında Orta Asya örflerinin, Şamanizm'in etkilerini görmek pek doğaldır.
Osmanlı gibi Türk-İslam devletlerinin hükümdarları bu dervişlere çok hürmet ederler ve onların yeni bölgelerde yeni manastır, zaviyeler açmalarını teşvik ederlerdi. Onlar açmış oldukları bu manastırlar karşılığında bazı vergilerden muaf tutulurlar ancak dine ve devlete son derece sıkı bağlılıklarını devam ettirirlerdi. Yalnız şunu unutmamakta fayda vardır; devletin işleyişinde bir adaletsizlik sarsılma olduğunda Selçuklular devrinde olduğu gibi birbiri ile bağlı olan bu cemaatler geniş insan kitlelerini etkilemeyi başarabiliyorlardı. Selçuklu devletinin belki de çökmesine sebep olan “Babai” isyanları onların güçlerinin boyutunu ciddi derecede göstermektedir.