Bu yazımı sabah 04.05'te kaleme alıyorum.
Uyku tutmadı; kafamı yoran konuyu kaleme almak istedim, muhterem vekilim benim adıma beslenme yöntemleri geliştirmiş, ucuz soğanlı bir kokteyl önerisinde de bulunmuş.
Ekonominin vahim durumu kendisi için tasarruf etme boyutlarında olmadığı kesin. Ehliyetsizliğinden doğan özgüvenine hayran kaldım.
Bu şahsiyet bizim değil sistemin vekili, biz vekili değil sistemi oyluyoruz. Tombaladan çıkan bizi temsil ederse bu kadar temsil eder. Şahsa kızmıyorum seçen biz gözüksek de aslında diyetini doğru noktaya ödüyor. Sistem bozuksa sıra hiçbir şeyin mantık çerçevesinde olması beklenemez.
‘'Utanırım
Utanırım fukaralıktan,
Ele güne karşı çıplak…
Üşür fidelerim,
Harmanım kesat…
Beşikler vermişim Nuh'a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır,
Anadolu'yum ben
Tanıyor musun? … ‘' A.ARİF
Ciddiyet bir tarafa ben bu iktidarın başarısını hep takdir ederim. Dünyanın en bereketli coğrafyası Anadolu Mezopotamya havzasında insanları açlıkla, yoklukla yüzleştirmek zor bir iştir.
Üretmeye ne kadar aşinadır bu topraklar, 12 Bin yıl evvel bu topraklarda buğday ekilmiş, anlatamam bugün bu topraklar üretmeye ne kadar aç. 12 Bin yıldır bu bereket güven vermiş yaşama, onlarca uygarlık geçmiş tarım yaparak bu coğrafyadan.
Bu coğrafyada ekmeğe nimet denir, birinin ekmeği ile oynamak hayatına kastetmek, iş kurmak ekmek kapısı açmak demektir; ekmek bir yaşam felsefesidir. Bu coğrafyada buğdayın önemi anlatılamaz.
Bizim seviyemizdeki toplumlarda, bir iktidarın miadı halkın açlık güdülerini uyandırdığı zaman dolmaya başlar, bu toplumların tepkisi midesinde uyanır.
Adaletsizliğe, yolsuzluğa, hırsızlığa, anti-demokrasiye toleransı varken, mide açlığının affı yoktur.
DEVLET; Sokrates… M.Ö. 350 civarları siyasi felsefede bildik en güzel eserlerden biridir, kaç defa okuduğumu ilk ne zaman okuduğumu hatırlamam.
Devlet; aynı dil inanç ve kimlikten milletten toplulukların çatısıdır. Devletler zamanla farklı yapılarda çağın durumuna göre şekillenmiştir. Ulus devletler birden fazla milleti bünyesinde toplayan devlet yapılarıdır. Türkiye'de birden fazla milletin bir araya gelerek oluşturduğu ulus bir devlettir.
Devlet yapısının unsurları; beslenme planlaması, güvenlik ve eğitim öğretimdir. Bu düzenin yaşamını sağlayan düzen ve adaleti içinde HUKUK; hava su gibidir.
Devletlerin yönetimini seçilen bir takım yapıyorsa biz buna demokratik yönetim diyoruz, bu göreve gelen ekibe de hükümet diyoruz. Birde oligarşik yönetim vardır ki, soydan ya da aileden gelen kimselerin yönetme şeklidir.
Devletin asli görevlerinden beslenme planlaması benim ilgi alanım, insanın nefes almasından sonraki olmazsa olmaz ihtiyacı beslenmedir.
Sosyal devlet; mevcut halkını öncelemek, coğrafyasının elverdiği üretimin planlanması, dolayısı ile halkın düzenli beslenmesinin sorumlusudur.
Daha Cumhuriyeti ilan etmeden İzmir İktisat Kongresini toplayan Mustafa Kemal'i hatırlamak lazım, “Bu coğrafya İktisat edilirse bereket, aksi durumda ıstıraptır'' der.
Yüz yıl sonra bile bu bilince yakalayamıyorsak iktidarlar bana zül geliyor.
Ülkenin sorumlu teşkilatları kapatılmış mevcut kurumlar işlevsiz hale getirilmiş ya da isteğe bağlı ise, bu verilerle taraflı bilgi sadece hoşa gidecek verileri sağlayabilir.
Düşünün ki; 90 Milyonluk bir nüfusun buğday, arpa, pancar, mısır, soğan, patates, nohut, fasulye, pirinç, çay, fındık, ayçiçeği, et, süt ve ürünleri vs. gibi tarım ürünlerinin ihtiyaç doğrultusunda üretim planlamasını yapacak teşkilata sahip olmamasının devlet anlayışı açısından kabul edilir tarafı yoktur.
Cumhuriyet kurulduğu zaman bu planlama yapılmıştır. Ülkenin dört bir yanına 40 civarında TİGEM'ler teşkilatlandırılmış. 1945 yılında tüm dünyayı kasıp kavuran II. Dünya Savaşında sadece Devlet Tarım işletmeleri 20 Milyonluk ülkeyi doyurmayı örgütlemiştir. 1950 yılına kadar kendi kendine yeten 7 ülkeden birisi Türkiye'dir.
Günümüze gelindiğinde TİGEM'ler Araştırma Enstitüleri, şeker fabrikaları kapatılmış, SEK elden çıkarılmış, gıda vahşi kapitalizmin dişlileri arasında kapitalizme yenik düşülmüştür.
Örgütsüz bir toplum haline getirilip kooperatifleşmenin gerekli örgütsel yapısını çağdaş normlara sokarak toplumda ortak hareket sağlanamamıştır.
Toplumda sağlıklı örgütlenmeler daha ucuz ve kaliteli gıdaya ulaşmayı sağlar, bunun oluşmasını istemeyen devlet yapıları doğru ve dürüst tutum sergilememiş olurlar.
Doğru beslenen, adaleti sağlamış, bilgi toplumlarını yönetmek zordur, iyi niyetli olmayan iktidarlar böyle toplum istemezler.
Faşist ve dikta yönetimlerini örnekleyen toplumlarda, iyi beslenmeyen mümkünse aç kalma endişesi yaşayan, korku ile sindirilmiş hak talep etmekten imtina eden, ürkek, bilgiye günah, kültüre edepsizlik diyen, bulduğuna şükreden silik kimlikleri yönetmek kolaydır.
Kadını kimliksizleştiren, onların istedikleri gibi oy kullandırtıp, çocuk doğurtup hizmet ve biat eden sahiplendikleri varlıklar olarak gören erkekleri, yüreklendirir ve teşkilatlandırırlar.
Sosyal adalet devletlerinde tarım emekçileri örgütlüdür, her yıl ne kadar araziye en uygun hangi ürünü ekeceğini devlet planlaması ile bilir. Ne kadar masraf edeceğini yılsonunda devletin garantör fiyatını bilir. Üreticinin tek sürprizi iklim ve doğal felaketlerdir ki, onunda sigorta teminatı devlettir.
Sosyal adalet devletleri isteyen istediğini eksin demez, ekonomisi zayıf üretici buğdayı tefeciye kaptırdıktan sonra taban fiyatı açıklamaz, kalan ürünü aldıktan sonra, gümrük vergisini kaldırıp ithalatı daha yüksek fiyattan açmaz, aksi halde bu tür devlet yapılarına halkı sömüren devletler diyoruz.
Örneğin Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) 2021 yılı hububat satış fiyatlarına ilişkin, "2 Bin 250 TL'ye aldığımız ikinci grup ekmeklik buğday fiyatımızı hasat bitimiyle beraber 2 Bin 450 TL'den, makarnalık buğday fiyatımızı da 2 Bin 650 TL'den, arpa satış fiyatımızı da 1.950 TL'den satışa açmıştır.
İthal buğday alımını 0,33 Dolar'dan yapan TMO 2021 yılı alımını gümrük vergilerinden imtina ederek ortalama 2 Bin 650 TL'den yapmıştır. Dolar ortalama 7 Lirayı yıl boyu koruyamayıp 13/13,5 Liralara tırmanıp nerelerde kalacağı konusunda belirsizlik sadece çiftçiyi değil insanlığı yok saymaktır.
Silivri'den çiftçi bir arkadaşa uğradım, geçen yıl 27 500 TL ödediği gübre için, bu yıl 134 000 lira ödediğini söyledi. Geçen sezon 5,7 TL olan mazot 10 TL ana kalemler dışında da hiçbir girdinin yüzde yüz altında zam görmediğini söyledi.
Sezonunda buğdaya 6 Lira fiyat veremiyorsanız üretici küçülür dayanamadığı noktada üretimden kopar. Yıllık planlama yapamayan üretici krediler uzun vadeli borçlanmaların altında sadece haciz geldiğinde gerçeğin farkına varabiliyor, toplumsal felaket şükretmenin kolay planlamanın zor olmasından kaynaklıdır.
Üreten insan en kutsal insandır, “KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR” sıradan bir söylem değildir. Halkını doyuramayan hiçbir devlet bağımsız ve medeni değildir.
İstanbul'da 170 Bin insanın ekmeğini çöpten çıkardığını düşünürsek medeniyetten ne kadar uzaklaştığımızı, sosyal felaketin eşiğinde olduğumuzu görememek ciddi bir körlüktür.
Aşağıya iki resim bırakıyorum. Resmin birini Hollanda'da çektim diğerini Türkiye'de bir markette. İkisi de aynı marka peynir, Hollanda'da kilosu 12 Euro Türkiye'de 407 lira. Hollanda'da düşük ücretlinin günlük kazancı ile 7000 gr peynir alabiliyorken, Türkiye'de düşük gelirli günlük kazancı ile sadece 100 gr peynir alabiliyor.
Çok yıllar evvel Prof.Dr. Fatih Ünal ile İngiltere'de tarım fuarı gezerken sandviç alıp beş altı arkadaş bir banka oturduk, adamlar tadım için 300 gram peynir kesip veriyor ya arkadaşlar… Bu adamlar değil de biz mi dünyayı yöneteceğiz; tost yesek ne kadar daha ince kesebiliriz şu kaşarı diye düşündüğümüz kaşarı, köpekler bile yemez” dedi ve ekledi: “Ormanın kralı aslandır etle beslenir, biz millet olarak ot yemeyi bile bilmiyoruz keza gergedan olurduk. Yaa arkadaşlar nişasta ve karbonhidrat ile bizim kadar sağlıksız beslenen başka hayvan türü yok.”
Beyinlerimiz gelişmiyor biat eden cahil kitleler oluyoruz, çünkü beslenmeyi sadece yaşam faaliyetinden ibaret zannediyoruz.
Hayvansal proteinin insan için önemi tartışılmaz.