Spor hocası, uzun saçlı iri kıyım bir çocuk, zamanında çok ağırlık kaldırmış belli, kasları yapmış,pazuları şişirmiş, göğüs; meydan gibi, karın; bakla tarlası…
Beni görünce; on beş gün gelir bir daha takılmaz diye geçirdi içinden de, dillendirmedi…
Buyur etti, boş koltuklardan birini gösterdi, oturdum…Öyle eskisi gibi bir ayın ücretini verip gelinmiyormuş spor salonuna, en az üç ayın parasını vermek gerekiyormuş!
Kısa bir pazarlık yaptık, anlaştık…
Yaşı, kiloyu sorunca kaşlarını kaldırdı çocuk,risk gördü besbelli!
Çıkardı, üzerinde kalp krizi geçirirsem sorumlusu benim benzeri maddeler olan bir sözleşme imzalattı, acil durumlarda aranacak yakının cep telefon numarasını da verdim, spor salonuna yazıldım…
Hoca kredi kartına beş taksit yaparken, spor yapanların ayakkabı markalarına, kılık kıyafetlerine dikkat ettim ki, geldiğimde sırıtmayayım, aralarına karışayım!
Ertesi gün spor malzemeleri satan bir dükkanda aldım soluğu, eşofman, dizin altına kadar gelen, pişik yapmasın diye yumuşacık üretilmiş şortlar, aslan, kaplan desenli tişörtler, hafifçecik bir çift ayakkabı, çoraplar…
Tak, altı taksit de onlara…
Sahi; en havalısından çanta, üç tane havlu…Öyle terleyeceğim ki bir tanesi yetmeyecek…
Kıyafeti düzdüm…
Akşam olunca doğru salona.
Kendi kendime bir havaya girme hallerim var benim, size de olur mu bilmem? Sonradan çok gülüyorum…
Kapıdan içeriye adımımı attım, spor hocası ile göz göze geldik, zafer işareti yaptım elemana!
Bir şaşırdı delikanlı, ağzını açmasına fırsat vermeden, hedefi koydum; eriyecek bu göbek! Ya eriyecek, ya eriyecek!
Pamuklu şortu çektim, kaplan gözlü tişörtü giydim, beyaz çoraplar, ayakkabıların fiyongunu patlattım, havlu omuza, suyum elimde sahaya çıkmaya hazır Milli Takım oyuncusu havasındayım…
Soyunma odasında aynanın karşına geçtim; XXL'nin verdiği ferahlıkla hiç de fena görünmüyorum…
Koşu bandının hızını altıya ayarladım, başladım yürümeye…
Yanımda kara kuru bir kızcağız, ya kırk, bilemedin kırk beş kilo…Adım attıkça takır takır kemik sesi geliyor, kitap okuyor bir taraftan, şimdiye kadar soramadım ama mutlaka soracağım; koşu bandında okuduğunu anlıyor musundiye…
Yürürken yürürken öyle gözlerim tişörtten cama yansıyan kaplana takıldı…
Kafamın içinde Rocky'nin saundtrack'ıçalmaya başlamasın mı?
Beyin böyle bir şey işte, arşivden ne ara buldun?
Ne ara yayına verdin?
Kırmızı Toros'la satışa çıktığım günlerde sabah işe giderken mutlaka dinlerdim bu şarkıyı; Eye of the Tiger!
" Don't lose your grip on the dreams of the past"
"You must fight just to keep them alive"
Geçmişteki hayallere tutunmayı bırakma, onları hayatta tutmak için savaşmalısın!
Şaka maka iyi hissederdim yahu var mı ötesi?
Terler gibi olmaya başlayınca, e şarkının da etkisi ile koşu bandının hızını sekize çıkardım, üç dakika ya yürüdüm ya yürümedim, hoca geldi, stop düğmesine bastı!
" Ağabey daha ilk gün!"
Çocuğa cevap vermek için ağzımı açtım ama konuşamadım!
" En son ne zaman spor yapmıştın?"
Zor
yerden sorduğu için biraz düşündüm, buldum;
"Geçen sene bayiler toplantısında, mayıs ayıydı, yarım saat futbol
oynamıştım…"
Sergen Yalçın gibi döktürmeme rağmen takım arkadaşlarımın formsuzluğu yüzünden beş tane yemiştik!
" Gel sen gel, dinlen biraz…"
Çocuk intiharımı engellemiş, farkında değilim, kalbim yerinden çıkacak, gittim yüzümü yıkadım, boş bisikletlerden birinde, pedal çeviriyorum.
Karşımda iki tane ben gibi göbekli adam, onar kiloluk dambılları kaldırıyor, her beş dakikada bir aynaya bakıyor…
Beş dakikada ne değişecek arkadaş, az önceki göbekli adamsın işte, yüksek sesle nefes alıp vermeler, duruşlar, şekiller…
Onlara bakarken, uzun boylu olmasına rağmen topuklu ayakkabı giymiş kızıl saçlı bir bayan girdi içeriye…
Bizim iki göbekli evrim geçirdi kardeşim, kadın geçene kadar dalakları bir içine çektiler, soyunma odasına girene kadar tuttular…
Bisiklette on beş dakika geçirince, kalçalar yanıyor tabi, sorgulamaya, felsefe yapmaya başladım, kıvırmaya yakın bende öyle oluyor.
Bak yazda geldi, dünyanın parasını harcadın, balığa mı gideceksin, spora mı geleceksin?
Göbeği eriteceksin de ne olacak?
Havuza gitsen daha iyiydi…
Çabuk gaza geliyorsun!
Haliyle, hamlığın etkisiyle keyfim kaçtı…
Üzerimi değiştirdim, o zafer işareti yapan adamdan eser yok, çıkıyorum, hoca bir kağıt parçası tutuşturdu elime…
Günde iki dilim ekmek yiyecekmişim, sekiz bardak su içecekmişim, mayalı dirinkler yok…
Utanıp, sıkılmadan iki tane zeytin yazmış.Densiz!
Marul, maydanoz, yarım limon…
" Böyle saçma sapan diyet mi olur" deyip çıkışacaktım hocaya, ya sabır çektim dilimi tuttum…
Ertesi sabah karnıma kramp girdi!