Bilmem, nerden, neden aklıma geldi bu kasım çiçeği... Birçokları gibi ben de ona kasımpatı diyorum. Bakmayın, yazının adına krizantem koyduğuma. Aslında o kasımpatıdır ve güz çiçeğidir. Ne de güzeldir. Tevfik Fikret ona şiir bile yazmıştır:
Şafak âlûde bir hadîka gibi
Nazregâhımda ibtisam eyler
Sarı, fesrengi, penbe, sencâbi,
Bir kucak bir yığın şükûfe-i ter.
Çok severim bu şiiri de çiçeği de.
M.Ö. 15.yüzyıl kadar uzanan bir geçmişi olduğunu biliyor muydunuz bizim kasımpatıların. Bu kadar eski ve erken bir tarihte Çin'de krizantem; bir çiçekli bitki olarak ekilmekteydi. Antik bir Çin kenti Chu-Hsien olarak adlandırılmıştı, bunun anlamı "kasımpatı kenti” dir. Çiçeğin Japonya'ya getirilişi büyük ihtimalle M.S. 8. yüzyıl dolaylarında oldu. Japon İmparatorunun bu çiçeği resmi mührü olarak kabul ettiğini duymuş muydunuz? Ayrıca, Japonya'da çiçeğin kutlandığı ve "Mutluluk Festivali" olarak anılan bir festival bulunmakta. Çiçek Batı'ya ise 17. yüzyılda getirilmiş. Carolus Linnaeus tarafından adlandırılan çiçeğin isminin kökeni, Yunanca chrys- ("altın") eki ve -anthemon ("çiçek") sözcüğüdür. Bir kasımpatı bizi nerelere götürdü görüyor musunuz?
Parklarda bahçelerde bazı çocuklara rast geliyorum. Çiçeklerin üzerine basan, çiçekleri koparan, atan çocuklara... İçlerindeki öfkenin sebebini merak ediyorum. Aklıma türlü sorular geliyor. Bir çocuk neden zarar verir çiçeklere... Soruyorum kendi kendime. Kuşlara neden sapan atar. Kedileri, köpekleri neden taşlar. Sonra eğitimci yönüm hemen bir cevap buluveriyor. Çocuklar içlerindeki şiddeti aslında böyle kendilerinden daha savunmaz canlılara karşı dışa vuruyorlar. Aslında onlar da ya sevgisiz büyüyorlar, ya şiddete uğruyorlar ya da kabul edilemeyecek bu olumsuz davranışı yaşantı yoluyla kazanmışlar. Parktaki çiçek, ağaçtaki kuş, zavallı kediler, köpekler nasiplerini alıyorlar bu şiddetten. Korkunç bir şey ama gerçek. Görmezden gelerek vicdanlarımızı rahatlatabilir miyiz? Sonra başlıyorum yeni yeni sorular sormaya... Tabiatı, hayvanları en çok çocuklar sevmez mi? Sırf bu yüzden çocuklar için fabllar yazılmaz mı? Masallardaki hayvanlar neden konuşur sanırsınız. Bir kedi yavrusuna karşı en çok bir çocuğun yüreği merhametle dolmaz mı? Nerede o güzel çocuklar... Neredeler? Biliyorum bir yerlerde onlar. Saklambaç mı oynuyorlar acaba... Yoksa evlerine mi gittiler? Neredeler, nereye gittiler? Bilgisayar oyunlarının yarattığı canavarlığa mı teslim ettik onları. Sevmedik mi yeteri kadar, okşamadık mı başlarını... Annelik, babalık, öğretmenlik görevimizi yapamadık mı, yapamadık mı? Bir çocuk bir çiçeğe, bir kediye, bir kuşa nasıl zarar verir? Aklım almıyor, sorup duruyorum bu soruyu. Dönüp duruyorum, dönüp duruyorum bu soru etrafında... Âcizane şu sözler dökülüyor satırlara... Sevgisiz çocuklar yetiştirmeyelim. Sevgisiz çocuklarımız sevgisiz bir dünya yaratıyor. Bir çiçeğe, bir kuşa, bir kediye, bir köpeğe merhamet duyamayacak kadar gaddar bir çocuk sever, sevebilir mi sanıyorsunuz insanları. Sizi sevebilir mi? Sevin onları ve sevmeyi öğretin. Siz sevin ki onlar da sevsinler. Tabiata zarar veren bir çocuğunuz varsa, bu sorunu görmezden gelmeyin. Bunun aslında büyük bir sorun olduğu ile yüzleşin. Profesyonel yardım alın, bir çocuk psikoloğu size gerekli rehberliği yapacaktır. Sonra aynalara bakın. Aynalar yalan söylemezler. Siz de kendinize yalan söylemeyin. Yalan söyleyerek kendinizi zehirlemeyin. Unutmayın ve unutturmayın, dünya hepimize yetecek kadar büyük. Kedileri, köpekleri, çiçekleri, kuşları bu evrende küçük dostlarımız olarak görmek ve onlara yaşama şansı bırakmak belki de insan olmamızın gereğidir, unutmayın.
Ah Krizantem ah; bilmem, nerden, neden aklıma geldi bu kasım çiçeği... Birçokları gibi ben de ona kasımpatı diyorum. Bakmayın yazının adını krizantem koyduğuma. Aslında o kasımpatıdır ve güz çiçeğidir. Ne de güzeldir bütün çiçekler gibi, kuşlar gibi, kediler gibi, köpekler gibi... İnsan gibi...Hoşça Kalın.