Ali Gülcü

Küçük şeyler...

Salonunda meşe odunlarının çıtır çıtır yandığı büyük şöminesi olan, bir odası kitaplık haline getirilmiş, bir tarafı deniz, bir tarafı orman gören dağ başında taş bir ev hayal ediyorum.
Meyve ağaçları, asmaların kapladığı bir çardak, içinde rengârenk balıkların yüzdüğü süs havuzu, yaz aylarında gündüz uykularının olmazsa olması örme bir hamak, adını bilmediğim, değil koparmak koklamaya kıyamayacağımız rengârenk çiçekler. Rehavet, sessizlik…
Dün askeri havaalanı ışıklarda kırmızıda geçen, cahil, trafik kurallarını hiçe sayan, sorumsuz bir minibüs şoförünün kurbanı oluyorduk.
Ulusal gazetelerin üçüncü sayfalarında fotoğraflarımızın yer almamasını, trafikte uzun vakit geçirmemizden kaynaklı tecrübeye borçluyuz;
Yeşil yansa da, beş saniye bekle!
Bırak arkandaki kornayı yaksın, ölmekten iyidir!
Ne diyecekti şoför, nasıl savunacaktı kendini?
Önce bizim kırmızı ışıkta geçtiğimiz tezini savunacaktı avukatı, nasıl olsa biz ölmüştük!
Mobese kameraları girecekti devreye o zaman da hatırlı tanıdıklar araya sokulmaya çalışılacaktı, ölenle ölünmezdi, böyle olacağını bilse minibüs şoförü geçer miydi kırmızı ışıkta? Aslında iyi biriydi, aile babasıydı, onun da çocukları vardı, vade dolmuşsa elden bir şey gelmezdi, kaderdi.
Kıl payı ölmedik diye şanslı mı hissetmemiz gerekiyor kendimizi yoksa direksiyona oturduğu zaman mutasyona uğrayan insanlarla aynı şehirlerde yaşadığımız için şanssız mı?
Eğitim şart da, bakalım birey eğitilmek istiyor mu?
Bakalım birey kendi eksikliğinin farkında mı?
Sabahtan akşama kadar sokaklardayım, türlü insanla sohbet ediyor vakit geçiriyorum, herkes her şeyi biliyor!
Ekonomiden tarihe abartmıyorum soğuk füzyondan, atomun parçalanmasına kadar türlü fikirlerimiz, hatta zaman makinesinin yapıldığını fakat insanlar panik olmasın diye gizli tutulduğunu iddia eden bile var.
“ Ben sana işin aslını anlatayım arkadaşım…”
Neden bilmem bir ben bilmiyorum işin aslını!
Küçük şeylere takıldığım için belki de, benim cevabını aradığım sorular başka.
Neden insanlar kırmızı ışıkta geçer?
Neden trafik kurallarına uyulmaz?
Neden emniyet kemeri bağlanmaz?
Neden yol verme kavgası çıkar, neden incir çekirdeğini doldurmayacak, dişlerini sıksalar bir dakika sonra unutulacak sebeplerden insanlar yol ortasında birbirini öldürür?
Cehalet kelimesinin anlamları şöyle; bilmezlik, bilgisizlik, deneyimsizlik, toyluk!
En büyük cehalet doğrusu bilinen işin yanlışını yapmak değil mi?
Böyle zamanlarda salonunda meşe odunlarının çıtır çıtır yandığı büyük şöminesi olan, bir odası kitaplık haline getirilmiş, bir tarafı deniz, bir tarafı orman gören dağ başında taş bir ev hayal ediyorum.
Şimdilik elimden bu kadarı geliyor!

YORUM YAP