Kutsal kitabımız Kur'an'ı Kerim'de var olan ve pek çok yerde geçen kavramlardan biri de takvadır. Müttaki (takva sahibi) ve takva dilimizde de kullanılan Arapça asıllı kelimelerdendir. Takva korunmak, sakınmak, kaygılı ve saygılı olmak demektir. Hz. Ömer'e takva ne demektir? Diye sorulunca O şöyle cevap verir:
“Bir insanın yalın ayak olduğu halde taşlı, dikenli bir yolda yürürken ayaklarını taş ve dikenden korumak için gösterdiği dikkat ve hassasiyettir.” İşte Takva, aynı insanın Allah Teâlâ'nın koyduğu sınırlara dikkatle ve hassasiyetle hareket etmesi demektir. Takva, dini açıdan “sakınılması gereken şeylerden sakınmak” demektir. Sakınılması gereken şeylerden sakınan kimselere de “Müttaki” denir. Yüce Kitabımız takva sahibi olan Müttaki kullardan övgüyle bahsetmektedir. Peki, takva sahibi olan kimselerde hangi vasıflar vardır. Kuran bu konuda bize neler söylemektedir?
Şimdi kısaca Kur'an'a göre takva sahibi kimselerde olması gereken vasıflara bakalım. Kutsal kitabımıza göre, takva sahibi kimselerde şu beş vasıf vardır: Gayba iman etmek, namazı doğru ve devamlı kılmak, Allah'ın verdiklerinden bir kısmını O'nun rızası için harcamak, Kur'an'a olduğu gibi diğer peygamberlere gönderilen kitaplara da inanmak ve ahiret konusunda kesin inanç sahibi olmak. Bu vasıfları kendinde gerçekleştirmiş olan mümin takva sahibidir, müttakidir. Takva derecesini elde etmek kolay mıdır? Yaptığımız işleri sadece ve sadece Allah rızası için yaptıkça, vicdanımızı rahatsız eden şeylerden uzak durdukça cevap evettir. Ancak Efendimizin de buyurduğu gibi “Kul, vicdanını rahatsız eden şeyi terk etmedikçe takva derecesini elde edemez.” bu hassasiyeti sağlayamazsak işimiz gerçekten zordur. Ama benim daha çok üzerinde durmak istediğim husus ayetteki “ahiret konusunda kesin inanç sahibi olmak”. Düşünüyorum da kökeni ilahi olan ve günümüzde de hala milyonlarca müntesibi bulunan Yahudilik ve Hristiyanlıkta da ahiret inancı, cennet ve cehennem anlayışı mevcuttur. Eğer gerçekten bizler ahiret hayatı, hesap günü konusunda kesin inanç sahibi olsaydık her gün karşılaştığımız vicdansızlıklara, hırsızlıklara, arsızlıklara, adaletsizliklere, adam kayırmalara, ehliyet ve liyakattan yoksun kişilerin hiç hak etmedikleri görevlere getirilmelerine, ispiyonculuğa, yalakalığa, insanın gözünün içine baka baka yalan söylemelere, verilen sözlerin tutulmamasına, olaylara şahit olanların dahi kıytırıktan menfaat ve çıkar için sustuklarına çokça şahit olur muyduk? Ahlaksız adamların, ahlaki değerlerden bihaber kişilerin, ahlak, hak, hukuk, eşitlik, adalet, demokrasi gibi konularda vaaz vermelerine şahit olur muyduk? Aslında bugün modern dünyanın, modern düşünce sistemlerinin, modern hukukun huzur ve saadet için aradıkları şey tamda bahsettiğim söz konusu ayetin içeriğidir. Bugün dünya çapında yaşanılan rezaletlerin, hastalıkların reçetesi işte bu ayet. Ahirete ve hesaba kesin olarak inanmak… İşte o zaman kimse kimsenin hakkını çalamayacak, kimse hasbelkader elde ettiği gücü başkasını ezmek için kullanamayacak, kimse şan ve şöhretin peşinde koşamayacak, kimse adaletsizlik yapamayacak, kimse ikiyüzlülük yapamayacak, kimse Ankara'daki katliama kör ve sağır olurken, Brüksel'dekine bayrağı yarıya indirip, yas ilan edip sonrada bizim gözümüzün içine baka baka biz sizin dostunuzuz, stratejik ortağınızız, müttefikiniz diyenlere kanmayacak ve bu karakter yoksunu zihniyetle aklı başında iş yapacak. Bakınız Bakara suresi 120. Ayet bize ne diyor: “Sen onların dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hristiyanlar da senden asla memnun kalmayacaklardır.”
Sonuç olarak takva sahibi olmak için olmazsa olmazlarımızdan olan “Ahirete kesin olarak inanmak” kötülüklerin, şerlerin, reziletlerin azaltılması için Kur'an'ın bize öğütlediği temel inanç ilkesidir. Allah'a saygı, O'na hürmet anlayışı ihlas ve samimiyetin özünü teşkil eder. Hesap verme, yapmamamız gerekirken yaptıklarımızdan ve yapmamız gerekirken yapmadıklarımızdan sorumlu olduğumuzu ve hesap vereceğimizi unutmadan yaşamak şuurunda olanlardan olmak ümidiyle herkese hayırlı cumalar.
Selam ve dua ile…