Bir yere yetişmeniz gerektiğinde iki ayağınız bir pabuca girdiği için muhtemelen zamanla yarışta mağlup olursunuz benimki de o hesap; günlerdir lavanta hasadına gideceğim diye kafamda kurup durdum. Gazete geç bitti, ucu ucuna yetiştim derken Başkan Bey sağ olsun her zamanki gibi Allah'tan yine geç kalma geleneğini bozmadı.
Gümüşyaka, TÜRAM'dan söz ediyorum… Burada küçük bahçeler halinde insanlara alternatif tarım uygulamaları gösteriliyor ve üretime yönlendirme amaçlanıyor. Sonsuz bir hoşgörü ile yılların alışkanlıklarından öteye, zamana ve koşullara ayak uydurmak için aromatik bitkilerin üretimine insanlar teşvik ediliyor.
Yanımda oturan iki teyze; TÜRAM faaliyetleri hususundaki parlak görüşümü destekledi… Işıklar sözlerini bitirirken teyzenin biri “Allah senden razı olsun, Allah senden razı olsun…” diyordu. Duanın sebebini merak ettim ve sordum tabi… Küçük bir bahçesi varmış aromatik bitkiler yetiştiriyormuş. Arıcılık kursuna gitmiş aslında. Engelli Merkezi işletmiş, şu anda emekli sanıyorum. Başı örtülü ve son derece modern fikirli. Görünüşüne takıldığım veya takılmanız için söylemiyorum; sadece hepimizin aslında ne kadar aynı olduğunu anlattığı için bu tarzını belirtme ihtiyacı hissettim. “Canan hocamız çıktı” dedi heyecanlı bir şekilde; ikinci konuşmacı kürsüye geldiğinde. Biraz sitem de etti “100 kova arısı olana da iki hiç olmayana da iki verdiler” dedi… Oysa hiç olmayana daha çok, fazla olana daha az veya verilmese de olur düşüncesindeydi anladığım kadarıyla… Artık kursun yetkililerinin bilgisi olsun; belki yeni bir düzenleme yaparlar…
Cuma akşamından bu yana sinirlerimiz ve aklımız bir mengeneye sıkışmış şekilde gerim gerim gerilirken; toprak kokusu/havası (ne rüzgardı o yaaa-bundan sonra merkezde “Hiç esmiyor” diyenleri TÜRAM'a göndermek lazım) çok iyi geldi. Rahatlama sebebi lavantalar da olabilir bol miktarla kaynaştık çiçeğiyle, püskürtülen suyuyla, hasattı, taçtı derken sinir sistemine iyi geldiğini söylemek için bilim insanı olmaya gerek kalmadı.
Sahip olduğumuz toprakların korunması için, kendini amorti etmesi için tarımda alternatif arayışlar şart. Biz çocukken derslerimizde ne zaman zayıfımız olsa babam “E tarlada çapa yapacak insan da lazım herkes okuyacak diye bir şey yok” diyordu… Şimdi özel tatil programları var gidip sebze topluyorsunuz, kırsal koşullarda kalıp, tarım işi yapmak için üste para veriyor insanlar.
Bilmiyorum ki benim aklım karıştı… Şehirlerin ve hayatın şatafatlı yanı, parasını verip satın alabildiğimiz her şey mi, yoksa kendimizin ürettiği koşullarda var olmak ve sahip olduklarımız mı?
Hazıra alışmak, üretmemek bize iyi gelmiyor… Emek vermeden elde edilen şeylerin asla bir kıymeti olmaz…
Toprak rantının bu kadar yüksek olduğu bölgemizde tarım arazilerini muhafaza etme çabası ne kadar ağır bir sorumluluk. Tarım uzmanları ve akademisyenlerinin Silivri'ye duyduğu hayranlık dikkat çekiciydi. Silivri'de Başkan Bey'in çabası yeterli gelir mi? Geldiği kadar faydalanıp, tadını çıkartalım… İnsanlar ne kadar yetenekli olursa olsun doğanın eşsiz güzelliğiyle yarışacak bir icraat ortaya çıkartmaları mümkün görünmüyor.
Nice lavanta hasatlarını hep birlikte yapmamız dileğiyle… Bütün ülkenin böyle bir etkinliğe o kadar çok ihtiyacı var ki…
Lavanta suyu kafi ise sahilde ara ara bu uygulamanın yapılmasını önereceğim naçizane… Kaynağını merak edenler, üretime de ilgi duyar belki : )))