Ligde geçen üç haftanın ardından ilçemiz takımı Silivrispor oynadığı müsabakalarda iç saha galibiyetlerinin ardından birbiri ardına oynadığı Trabzon deplasmanlarını da kaybederek ağır yara aldı.
Özellikle iç sahada oynanan ve alınan üç puanla birlikte içsel sıkıntı o kadar çokmuş ki sevinç görülmeye değerdi.
İnsan özlüyor sevinmeyi, kötü futbol oynansa bile alınan üç puan haneye yazıldığında mükemmel bir duygu seline dönüşebiliyor. Hele o son düdük çaldığında galipsen var ya anlatılamaz bu mutluluk. Özlemişiz galip gelip maç sonu sevinmeyi.
Kazanmak, kazanmak, kazanmak.
Futbol basit bir oyun derler ya, bu kesinlikle yanlıştır.
Futbol zekâ oyunudur ve zeki insanlarla oynandığında keyifli ve kolay gösterilir.
Kaybetmek de var futbolda, nasıl ki üç ihtimale kilitliyse sonucu, kaybetmekte bu üçten birine dahildir.
Ne yaparsan yap üçün biri sana kalıyor anlayacağın. Ama bazen hangi birini alacağına da sen karar veremiyorsun, tıpkı Yomra maçında olduğu gibi.
Çatalca'nın iç saha maçındayım, devre arası Lokman Naroğlu ile sohbet ediyorum ve bana, “Engin sizin takımı yine doğramışlar” dediğinde şaşırdım. Çatalca nere, Trabzon nere, ne vakit haberi geldi sana be. “Engin, sizin kaleye girmeyen topu hakem gol diye saymış, saha karışmış itirazlar da fayda etmemiş” dediğinde valla üzüldüm ama şaşırmadım. Yıllardır hakem hatalarından çektiğimizi yazmaya kalksam cilt cilt kitap olur.
Çatalca'nın ilk yarıda attığı iki gole devre arası sevinmeye bile gücüm kalmadı. Başladım saydırmaya, ana-avrat, ne varsa aklıma gelen. Hayırdır diyene “Yeni hakemler bizi doğramaya başladı” dedim ve yine sömeye devam, sanki sonucu değiştirebilecekmişim gibi.
Sövmek ile sonuç değişmeyebiliyor belki ama bir rahatlama getirebiliyor insana anlık da olsa, sonra gerçekler ağır basıyor.
Ligde üç maçta iki yenilgi bir galibiyetle alınan 3 puanla birlikte sıralamada 12.sırada yer almak ve iki gol atıp üç yemek ile ilgili çok şey yazılabilir.
Ligin daha başı iyi oyun oynanıyor algısı sonuca yansımıyor. Takımı eleştirmek için çok erken iç saha biri kupa biri lig maçı dahiliyle birlikte izlenilen iki maçta pek bir şey söylenemez.
İki maçta da oynanan futbol beni tatmin etti mi diye sorulacak olursa çok rahat ve net bir şekilde tatmin olmadım diyebilirim.
Defans ve orta saha, kanatlar ve forvet hattı ve forvet arkası birbirlerinden bağımsız hareket ediyor hissi veriyor. Defanstan top sıkıntılı çıkıyor, kanatlara yönlendirilemiyor oyun. Orta sahada ise tam bir kör döğüşü, ara paslar ve pas yönlendirmelerindeki sıkıntı gözle görülüyor.
Hızlı rakiplere karşı müdafaada sıkıntılıyız.
Zamanımız var diyebiliriz ama neye göre kime göre. Bu zaman kavramı da fazlasıyla göreceli.
Oyun anlayışımızı sahaya henüz yansıtamıyoruz. Kenarda düşünülenle sahadaki düşünülen birbiriyle örtüşmüyor.
İşte bunu kavrayabildiğimizde birbiri ardına puanlarımızı hanemize yazabileceğiz.
Şimdi tüm dikkatimizi Tepecik maçına vermeliyiz. Tepecik oldukça iyi takım ve birbirinden değerli isimlere sahip. Onlarda da takım olamama sıkıntısı var. Lakın tek tek isimlere baktığımızda oyuncuların çoğunu yakından tanıyoruz.
Tepecik maçı çok zor bir maç olacak, belki de ligin en zorlu maçı. Onların da aşırı şekilde puana ihtiyaçları var bizimde, onlar da lige kötü başladı bizde. Birbirimizin kopyası gibiyiz. Silivrispor olarak bizim tek avantajımız taraftarımız olacaktır.
Bu maçta tribünlere çok iş düşecek. Tepecik engelini aştığımızda birçok şey rayına oturmuş olacaktır. Sonra birbiri ardına seri galibiyetlerle vura vura gideriz, gideceğimiz yere kadar.