Yazar Pınar Altuntaş

Leyla’dan Geçmek: Buselik Makamı

Platon'un mağara alegorisi, hakikat yolculuğunu anlatan en güçlü metaforlardan biridir. Bir mağaranın içinde doğan ve duvara yansıyan gölgeleri gerçek sanan insanlar, aslında yalnızca bir yanılsamanın içinde yaşamaktadır. Gerçek ışık, mağaranın dışında, Güneş'in aydınlattığı dünyadadır. Ancak bu ışığa ulaşmak, uzun ve sancılı bir süreçtir.

Tıpkı mağaradaki insanlar gibi, biz de kendi Leylalarımıza, yani alışkanlıklarımıza, tutkularımıza ve dünyevi bağlılıklarımıza hapsoluruz. Leyla, Platon'un mağarasındaki gölgeler gibidir. Bizi oyalayan, avutucu ama hakikatin kendisi olmayan bir şeydir. Peki, “Leyla'dan geçme faslı”, yani bu yanılsamalardan sıyrılıp Mevlâ'yı bulma çabası, mağaradan çıkışa benzetilebilir mi?
Leyla: Gölgelere Tutunmak
İnsan, doğası gereği alıştığı şeylerden kopmak istemez. Mağaranın içindeki mahkûmlar gibi, biz de Leyla'nın sunduğu geçici hazlara, dünyaya ait güzelliklere sıkı sıkıya sarılırız. Oysa bunlar hakiki değil, yalnızca bir yansıma, bir surettir. Tıpkı mağara duvarındaki gölgeler gibi…
Mağaradan Çıkış: Leyla'dan Vazgeçiş
Platon'a göre bir mahkûm zincirlerinden kurtulup mağaradan çıkmaya çalıştığında, önce gözleri kamaşır, gördüğü yeni gerçekliğe uyum sağlamakta zorlanır. Leyla'dan vazgeçen kişi de benzer bir süreçten geçer. Dünyaya ait bağlarından sıyrıldığında, ilk başta bir boşluk hissi yaşar. Ancak bu boşluk, aslında hakikate açılan bir kapıdır.
Güneş: Mevlâ'ya Varmak
Mağaradan tamamen çıkan kişi, sonunda Güneş'i, yani hakikati görebilir. Tasavvuf geleneğinde bu, mecazî aşktan hakikî aşka geçiştir. Leyla'dan geçmek, yalnızca bir kayıp değil, daha büyük bir varoluşu keşfetmenin başlangıcıdır. Çünkü Leyla, sadece bir araçtır; onu aşmak, Mevlâ'ya ulaşmanın kapısını aralamaktır.
Platon'un mağara alegorisi, insanın ruhsal yolculuğunu anlatırken, “Leyla'dan geçmek” de aynı sürecin bir başka ifadesidir. Asıl soru şu: Gölgelerle yetinmeye devam mı edeceğiz, yoksa mağaradan çıkıp ışığa doğru yürümeye cesaret mi edeceğiz?

 

YORUM YAP