Sevginar Sali

'Leyla’ya aşık olmayan, Mevla’ya aşık olamaz'

Kimi sözler vardır ne kadar uzun süre önce sarf edilmiş olursa olsun, hangi koşullarda ortaya çıktığından farksız biçimde değeri kaybolmaz, anlamını yitirmez…
Bir yapının içinde olan insanlar elbette eksiklikleri yerini çok kabul etmek, görmek istemiyor… Alın CHP veya AK Parti içindeki bölünmeleri, hatta MHP’de de olan sıkıntılar bunlar… "Neden bir türlü tek yürek olunamıyor?”
Olunamaması aslında o kadar doğal ki… Olunması ise son derece yapay oluşumdan başka bir şey ifade edemez… Siz bir evin içinde anneniz, kardeşiniz ile bile farklı düşünürken; yetiştiğiniz ortak koşullara rağmen istiyorsunuz ki binlerce kişinin iştirak ettiği yapılarda aynılık durumu düşünce ve davranışlarda hakim olsun!
Farklılıklarımıza rağmen aynı yapı içinde ortak genel bir hedefe yürümek asıl amaç olduğunda makul koşullarda sayıları artan insanlarla buluşmamız, hareket etmemiz daha akıllıca olur.
Hoşgörü ve nezaket o kadar önemli ki, iyi bir yönetim, düzgün bir demokrasi, aklın doğru çalışması için bu iki olgunun korumacılığı olmazsa olmazlarımız. Kızarak, öfkelenerek, kalp kırarak bir birlik veya dirlik sağlamak imkânsız.
Alın AK Parti’yi… Lütfü Vardar ile Dilek Demiral tüm ön koşulların sonrasında AK Parti’nin Silivri’de iktidar olması ve Türkiye genelinde iktidar kalması dışında bir siyasi hedefe hizmet edebilir mi? Mümkünatı yok! Ama ayrıştıkları bir nokta vardı Demiral kendisinin, Vardar Köroğlu’nun ilçe başkanlığını savundu. Demiral’ın seçim sürecine gölge düşüren tüm demokrasi ve etik dışı baskılara rağmen Vardar gibi düşünenler Demiral’ı gitti tebrik etti. Kişisel hedef ve görüşler genelin lehine gündemden düştü. Peki hala daha niye bu ayrışma ve soğukluk… Vardar ve beraberindekiler hakkında İlçe Başkanının seçilmişlik unvanını kazandığı süreçten sonra giriştiği intikam girişimleri olabilir mi? Niye Köroğlu veya Emir ya da Yönet hedef değil de Vardar? Çünkü Vardar parti içinde makam ve mevki hedefi olanlar için potansiyel bir tehlike. Vardar’ın güç potansiyelini büyük hedefe ulaşmakta değerlendirmek yerine bertaraf edilmesi için harcanan emeklere yazık!
Parti içi mücadele, rekabet olur da inatlaşmanın hiçbir faydası yok. Allah herkese rakibin dürüstünü, ahlaklısını         versin!
Demiral da Işıklar gibi aynı hataya düşüyor. Belki başka işler yapan bizler de… İşverensek hoşumuza gitmeyen şeyler yapan/söyleyen işçiyi kovarız (haklı olup olmadığına bakmak kaçımızın harcı), katılmadığımız, kabul edemediğimiz şeyler söyleyen siyasetçiye yazılarımızda geçiririz… Biz bunları yaparken seçtiklerimiz ne yapsın?!
Bunun bir tık ötesi var bir de… Misal bir çalışanınız var gıcık kaptınız yol verdiniz. Sayıları beş olunca ne yapacaksınız? İnsan bir dönüp kendine bakmayı akıl etmeli işte bu noktada… Aslına bakarsanız daha bir kişi size hata yaptığınızı söylediğinde ne kadar ters veya mantıksız bile gelse de ifade ettikleri kendinizi kontrol etmelisiniz. Sözüne güvendiğiniz, yaklaşımlarına saygı duyduğunuz üç beş kişi vardır muhakkak etrafınızda; danışın, fikir alın yine kendi bildiğinizi yapsanız bile faydası olur!
Örneğin Işıklar, meclis üyeleri ile yaşadığı tartışmada "İbrahim Çeşmecioğlu’na kişisel fikrin” dedi mevzuyu kapattı. Ünal Doğrul ile ipler zaten öncesinde kopmuştu disiplinlikti. Işıklar’ın hata yaptığını söyleyenler ikiyken üçe çıktı, dört, beş oldu… Çareyi boşuna, konuşup sorunları çözmek, sıkıntıların kaynağına inmek yerine, karşılaştığı sıkıntıların mimarlarını "Parti disiplinine havalede” arandı… Ağacın tepesine çıkmışken, tutunduğunuz dalları budamak gibi bir şey!
Alın bir daha Demiral’ın durumunu… Hüseyin Turan kötüydü, 2009’da bir meclis üyeliği kazası yaşandı. Küstüğü siyasete Karakaş’ın bir sözüyle dönüp süreç içerisinde ilçe başkanlığı koltuğuna oturdu Demirleydi. Yaşananlar ışığında Karakaş’ı ‘kötü’ bellemesinden kurtuluş fırsatı olmadı. Derken, karşısına aday çıkan Yusuf Köroğlu ve onunla birlikte hareket eden teşkilat emektarları ile arasına soğukluk girdi. İnsan zirveye çıkarken tırmandığı merdivenlere inerken de ihtiyaç duyacağını asla unutmamalı. Siyaset hayatını zirvede tamamlayanını görmedik daha…
MHP’den de örnekleme yapmamız gerekirse; Kan Demirkol’u parti çalışmalarında görmemekten üzgünüm… Bir kişiyi kaybetme lüksü dahi olmayan MHP, böyle düzgün ve gelecek vaat eden bir ismi, ona inananları neden gözden çıkarır anlamıyorum.
"Leyla’ya aşık olmayan, Mevla’ya aşık olamaz…" Önce partililerinizi sevin ki partinizi sevdiğinize ikna olalım…
Ve "Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var” sözünü siyasetçilerimize uyarlamamız gerekirse; kişilerden büyük partileri var!

YORUM YAP