Dün Silivri, Silivrispor'a 2. Lig finalinin kapısını açacak Manisaspor Büyükşehir Belediyespor ile çıktığı karşılaşmaya kitlenmişti… 90 + 7'de sahada oynanan bir karşılaşma vardı ama öncesinde ve hakem bitiş düdüğünü çaldıktan sonra süren başka bir ‘maç' vardı ki gördüklerime, duyduklarıma inanmakta, anlamlandırmakta, daha doğrusu tanımlamakta zorluk çekiyorum… İfade etmekten de çekiniyorum açıkçası... Cini şişeden çıkardıktan sonra, geri sokamayız diye : )
Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar ile Silivrispor Kulüp Başkanı Ümit Kalko arasındaki ‘maç'tan söz ediyorum… Süresi, saha sınırı, kuralı belli olmayan, adı çok isim olduğundan tam konulamayan bir ‘maç'…
İş yavaş yavaş çığırından çıkmaya başladı anlaşılan… Gizlisi, saklısı, üstü kapatılacak bir boyutu kalmadı demek…
İnanılmaz, hayret verici, şaşırtan, anlamlandırılması çok boyutlu bir rekabet…
Özcan Işıklar, Silivri siyaset sahnesini önce kendine rakipsiz kılmayı hedef seçti.
Sonra bunu başardı…
Ama bu durumdan canı sıkıldı…
Can sıkıntısından kendine sil baştan bertaraf ettiklerinden daha güçlü bir rakibi kendi elleriyle hazırlıyor… Bunları yaparken, de önünü erkenden kestiğini düşünüyor muhtemelen; işin en can alıcı noktası da bu... Her şeyi bıraktık; sabahtan akşama Işıklar-Kalko arasındaki gelişmeleri tartışıyoruz, takip ediyoruz başka daha önemli hiç bir sorunumuz yokmuş gibi...
Öyle anlaşılıyor ki Kalko da eğitim alanındaki hızlı yükselişinden aldığı hazın tadını yitirdi, yeni sularda, farklı heyecanlara ihtiyaç duyuyor…
Birbirini yok etmek veya rahatsız etmek değil de Silivri'ye alanlarında daha çok katkı sunmaya yaracak bir yarışa niyet ettiyseler hiç karşı çıkamam, bu ateşin sönmesini dileyemem…
Işıklar'a güçlü bir rakip iyi gelir…
Kalko'nun uzak gelecek ile ilgili planladığı hedefleri yakına çekmesi olasılığı giderek yükseliyor…
Ama şimdi Silivrispor'un son 90 dakikasına kitlenelim… 2. Lig hedefine odaklanalım…
Ondan sonrası? Siyasettin yitirdiği heyecan geri dönmeyi vaat ediyor, hizmet yarışı formatında gerçekleşmesini diliyorum…
***
Düşünüyorum da ne kadar çok kendimiz dışında insan ve konuya takılıyoruz… Hayatımızdaki başkalarını çoğaltırken, kendimizi kaybediyoruz… Takıldığımız her yerde bir parçamızı bırakıyor ve azalıyoruz… Oysa bu dünyaya tek geliyor ve bir başımıza gidiyoruz… Aslına bakarsanız tek de yaşıyoruz… Kendimiz ve vicdanımız… Bin kişiye rahat verebileceğiniz hesabı, yeri geliyor vicdanınıza veremiyorsunuz… Hani ne yaparsanız yapın, kafanızın içindeki ses susmuyor, karnınızdaki sancı geçmiyor, midenizdeki bulantı, aklınızdaki huzursuzluk gitmiyor ya… Sonra bunlarla yaşamayı öğrendiğinizi düşünüyorsunuz…
Kendinize, hayatınıza, potansiyelinize haksızlık etmeden yaşayın…
Kimse sizi yerine koyamaz...