Kum saatinin göbeğinde tamda geçmişle geleceğin ortasında buluverirsin kendini...
Aşağısı uçurum.
Yukarısı bilinmezlik!
Gölgesine sığınırsın zamanın, acıyan, kanayan yerlerini sararsın, üflersin yaralarını, kendi kendine durup dururken geçsin, unutayım istersin... Birde bakmışsın hayallerin kabuk bağlayıvermiş!
Aynada değişivermiş yüzün, fark etmeden daha az güler, daha az konuşur olmuşsun da senin haberin yok. Küsemezsin, dargın duramazsın, hem çocuk muyuz yahu uzatacağız serçe parmağımızı?
Ceplerinde misketlerle işe giderken gökkuşağının altından geçersin, mecburiyetten yalan söylediğin bir gün önlüğünün kuşağı kopar, tebeşir tozuna keser ortalık, bir de bakmışsın kara tahtanın önünde tek ayak üzerinde duruyorsun üstelik burnun uzamış!
Karanlık bir gecede, kendini en güçlü hissettiğin anda kayarsın, yıldızın gözleri sendedir; güler, dilek tutar...
Ölenle ölmek ister, ölemezsin.
"Madem yaşıyorum" der, seversin.