Onlar öldü, siz yaşadınız!
İklimler döne döne mazlumların kanını evrenin yüzüne ve hüznüne yedirdi…
Silinmiyor; evrenin suretinde kan.
Satırla, bıçakla, baltayla saldırıp öldürdüğünüz yüzler düşünüzü kanattı, maskenizi yırtıp attı.
Tanıyoruz artık sizi!
Aldığınız nefes,
İçtiğiniz su,
Ve…
Yüzünüzde donup kalmış kan izinden
Tanıyoruz!
Yıllardır soluğunuz hançerinizi yakıyor…
Susayınca asit içiyorsunuz…
Azaptasınız!
Bu alçaklığınız ve zalimliğiniz sizi öldürmedi ama ölümü kıskandıran azap yaşattı.
Yok artık, maskeniz yok.
Masumların kanını mevsimler döne döne sürmüş yüzünüze;
Ve sayenizde evrenin suskun suretine...
Kırmızı utanmış!
Ormanda ağaç, yaprakta yeşil sancımış!
Taş utanmış taş!
Ağrımış, ağlamış gökyüzü;
Sonra gürlemiş, öfkelenmiş!
Cinnet giysi olmuş dünyaya…
Kan kızılı, bakır sarısı öfke, dayanmış Alevilerin ocağına…
Düşüncesi ve inancı farklı olanı çeşni, çeşitlilik saymayan künt anlayış, yurdumun güzelliğine sıkmış mermisini!
Gönüller azapla kargılanmış!
Sözler çelik gibi yanmış sonrada sönmüş yorgun zihinlerde!
Gün aydınlanmış.
Evrenin yüzüne bakan herkes tekrar tekrar izlemiş bu tarihsel utancı!
Ama siz, “Onların eline bırakma, beni sen öldür.” diye kocasına haykıran kadının onurundan utanmamışsınız!
Tarih sizi suratınıza mazlumların kanını süren iklimlerden tanıyacak.
Ve biz sizi bedduayla, bin lanetle anacağız!
Ama sizden önce saygıyla ve sevgiyle katlettiğiniz canları, en soylu duygularımızla anacağız, mutlaka anacağız.
Huzurda olsunlar. Ruhları şad olsun hepsinin...