Çok iddialı gibi sanki...
Ancak benim görüşüm bu şekilde...
Yıldız transferleri, hani şu pastadaki çilek olarak tabir edilen...
Ya vezir eder ya da rezil...
Yok yok, Mesut daha rezil etme noktasında değil ancak gelişi bir şampiyonluğa mâl oldu kendi açımdan...
Erol Bulut benim için hiçbir zaman büyük antrenör değildi...
Kadro tercihi, oyun yapısı, oyuncu değişiklikleri, oyuna müdahale, maç içinde oyun değişiklikleri vs. nereden tutsan elinde kalıyordu...
Sadece Tisserand inadı yüzünden kaç maç ve puan kaybına neden oldu, ben sayamadım...
Kupada 10 kişi kalan takıma Mesut'u aldı ya ikinci yarı başlarken, herhalde Erol Bulut kovulmak istiyor diye düşündüm...
Mesut Özil transferinde kendi sosyal medya hesabımdan bir paylaşım yaptım...
Dedim ki ‘Mesut ile Pelkas'ı oynatabilirse Erol Bulut, büyük antrenör olmaya evrilir...'
Olmadı...
Hem de nasıl olmadı? Hem Mesut olmadı, hem de Pelkas'ı kaybetti...
Sonuç malum: Yollar ayrıldı...
Emre geldi göreve...
Fenerbahçe'nin kadrosu tam santrforsuz sisteme göre idi...
Yine yazdım, Pelkas sahte 9 oynar Fenerbahçe şampiyon olur...
Sonra bir mucize oldu, Mesut sakatlandı, Emre için büyük bir fırsattı...
O dönem Fenerbahçe santrforsuz ve Mesut'suz gayet iyi sonuçlar alarak tekrar potaya girdi, şampiyonluk konuşulmaya başlandı...
Derken yine aynı hastalık nüksetti...
Mesut iyileşti, haydi bakalım. Oynatsan bir dert, oynatmasan bir dert...
Oynattı, Emre Belözoğlu...
O sayede tüm Fenerbahçe taraftarı da oynattı...
Ve şampiyonluk için ayağına gelen son fırsatı da Mesut aşkı ile tepti...
Sivas maçında oyundan Pelkas yerine Mesut'u alsa, belki de şu an “Şampiyon Fenerbahçe” başlıklarını okuyorduk gazetelerde...
Mesut bu sene için bir şampiyonluk borçlu taraftara. Onu futbola geri kazandırma sevdası takımı şampiyonluktan etti...
Mesut kalan üç sezonu tamamlayabilir ise bence en az iki şampiyonluk almalı ki ancak bu seneyi unuttursun...
Kalitesi, zekası ve yeteneği tartışılmaz ama beni esas ilgilendiren, şimdi ne yapabildiği...
Ülke tarihine geçmiş o meşhur sözü unutmamak lazım...
“Dün dündür, bugün bugündür”...
Harun için de ufak bir parantez açmak istiyorum...
Bir oyuncuyu hazır tutmak teknik ekibin ana görevi...
Hep yaz olmaz hayat. Bunun sonbaharı var, kışı var, yağmuru var, çamuru var...
Bugün Harun'a geri pas verildiğinde taraftar gözünü kapatıyor ise yine önce teknik heyet iğneyi kendine batıracak...
Dip Not: Benim anladığım bu sene Gustavo gidiyor. Öyle olmalı ki Emre, Gustavo'suz bir orta saha denedi geçtiğimiz maçlarda. Ancak kimse kusura bakmasın, bu takımda Gustavo'yu önce tahtaya yazarsın, yanına 10 kişi koyarsın. Ben olsam öyle yaparım...
Akılda Kalan: Sene 1989, aylardan Mayıs. Galatasaray - Fenerbahçe kupa maçı. Hani o meşhur 3-0 dan 3-4 kazanılan maç. Yer Silivri Ortaokulu. Rahmetli Bora (Sezen) sınıfa cep televizyonu getirmiş. Ders ya Matematik ya da İngilizce (Turgut Koçer'in dersi olabilir. Nam-ı değer Koçero). Bora da, ben de Fenerbahçeliyiz, maçı da deli gibi merak ediyoruz. TV açık sesi kapalı. Ders devam ediyor biz maçı takip ediyoruz. Ya 3. ya da 4. golde bir kopmuşuz, orada yakalandık. Nur içinde uyusun Bora'm. Ne güzel hatıralar biriktirdik.