Anlatmaya başladığınızda, konu ne olursa olsun, cümlenin orta yerinde sözünüzü kesip, muhabbeti; kendinden örnekler vererek devam ettiren midye kabukları var.
Kompleksli mi desem?
Sohbet ederken konu bulma sıkıntısı yaşayan tipler mi desem?
Biraz abartsam ezik veya sürekli kendini ön plana çıkarma isteği duyan zavallılar mı desem?
Bilemedim şimdi!
Siz o tipleri bilirsiniz, etrafınızda muhakkak vardır.
Konuyu örneklemem lazım ki daha iyi anlaşılsın;
" Enez'e balığa gittik, oltayı attım, on dakika ya geçti, ya geçmedi, bir çupra aldım…"
" Ali lafını unutma, geçen hafta biz de Mordağan'a gittik arkadaşlarla, bir balık gurubumuz var; 8-10 kişi. Hepsi işini gücünü yenmiş adamlar, içlerinde motorcular, yamaç paraşütü yapanlar var. Hilmi babanın tekneye doluştuk, 14 metre…(!) Ne ararsan var; tuvaleti, mutfağı…Oltayı attım, aradan ya 10 saniye geçti, ya on beş saniye, mübarek bir çekti, kolumu koparacak! Sinarit! 6,5 kilo!... Sen ne diyordun Alicim?"
Ben ne diyeceğim ağbi bu saatten sonra?
Bayram sabahı uyanmış bir çocuğun coşkusu ile yakaladığım 300 gramlık çuprayı anlatacaktım, adam lafımı kesti, lafımı kestiği yetmedi, altı buçuk kiloluk sinariti kafama vurdu…
Böyle durumlarda içimden içimden adamın yüzüne karşı sövüyorum! Yüzümü ekşiterek değil, gülerek…
Midye kabuğunun bir solukta, kaşla göz arasında verdiği mesajlara bakar mısınız?
8-10 kişilik balık gurubu!
İşini gücünü yenmiş adamlar!Para ile malla mülkle, dünyevi olaylarla ilişkileri yok yani. O işini gücünü yenmiş adamları biliyorum ben, "ölüyorum" desen çıkarıp elli lira vermezler. Egoları şişkin olur, burunlar; Himalayalar'da, zor beğenirler, kılı kırk yararlar, etrafındakilere sürekli tepeden bakarlar…
Hilmi baba, başka tabi! O'nun 14 metre teknesi var! Tuvalet,mutfak, banyo, harem!
Teknenin boyu ve sinaritin kütle çekim kuvveti sabit değildir. Farklı muhabbetlerde farklı zamanlarda değişir.
Teknenin boyu; 28 metreye, sinaritin ağırlığı 12 kiloya kadar çıkabilir!
Hilmi baba bazen filozof olur, bazen; derviş. Denizi çok iyi bilir, iyi şiir okur. İsteyerek yalnızlığı seçmiştir. Türk sanat müziği sever. Genellikle eski kulağı kesiklerdendir, zamanın ünlü kadınlarından birinin unutamadığı sevgilisidir. Kadın Hilmi babayı hala sevmektedir de baba kendini, denize, martıya, börtü böceğe vermiştir. Tek başına yaşar, plak dinler, az konuşur fakat söyledikleri özdür!
Biraz;Kuşçu; biraz; Ramiz Dayı, biraz da, (son dönemde popüler olduğu için yazıyorum); Reaksiyon dizisindeki Dayı veya Oğuz gibidir…
Ben bu duruma kişinin olmak istediği karakteri anlatma hali diyorum. Bu hal kişinin üzerine (tecrübe ile sabittir), üçüncü dubleden sonra gelir, kafayı yastığa koyana kadar gitmez.
"Fotoğrafı var mı sinaritin?"
" Öyle bir canavar oltaya gelir ve fotoğraflanmaz mı?" der ve cep telefonunu karıştırmaya başlar…
Nice
sonra yüzü ekşir sözde sinirlenir;
" Bizim oğlan karıştırırken silmiş fotoğrafları!"
Aradan zaman geçer, balık konusu açılır yine, sütten ağzım yandığı için topa girmem, dinlerim. Midye kabuğu cep telefonunu çıkarır sandalda çekilmiş bir fotoğraf gösterir;
" Mordağan'da bizim bacanak var. Hilmi! Kopuğun teki, leğen kadar sandalla balığa çıkardı beni kitapsız, sabahtan, gece yarısına kadar bekledik tane balık alamadık!"