Self servis mekanları sevmiyorum, tabildotta (table d'hôte!) yemeyi de sevmiyorum, küçük gözün birine çorba, diğerine meyve veya yoğurt, büyük gözlerden birine pilav veya makarna diğerine günün ana yemeği,kuru fasulye, nohut...Tee yıllar önce Aymar'da staj yaparken dalyan köfte çıkardı on beş günde bir, aklıma geldi yazarken...
O kahve zincirine meraktan gittim, neden bu kadar kalabalık?
Neden bu kadar popüler?
Acaba o üzeri kapalı karton bardağın içinde bilmediğim ne var?
Farklı olan ne?
Altı üstü bir kahve almak için kuyrukta beklemenin felsefesini anlayanlar vardır mutlaka ama benim kafam basmıyor, girdim kuyruğa önümde üç bayan var, onların önünde on kişi!
Yağ kuyruğu gibi, tüp kuyruğu gibi, gören kahve bedava zanneder fakat değil. Tezgahın öbür tarafında; işi kahve doldurmak, para almak, para üstü çevirmek olan, papyonlu üniformalı, kendini NASA'da çalışıyor zanneden, sınavda kaydırma yaptığı için Oxford veya Cambridge üniversitelerini hanidiyse bir puanla kaçırıp hayatın garip cilvesi köpüklü kahve makinesinin sapına düşmüş haddinden fazla ciddi, lüzumundan fazla suratsız gençler var.
Sıra üç bayana geliyor nihayet, tezgahın arasına pilavcı camekanı kadar bir vitrin sokuşturmuşlar içinde dört, beş çeşit tatlı ya var, ya yok. Üç bayan sıra ile soruyor;
" Bu neyyyli? Evet o kahverengi olan?"
" Kaç para?"
" Şu köşedekinin içinde limon dilimi var mı?"
" Frambuazlı mı?"
" Tazedir değil mi?
" Ay ben ondan vazgeçtim, öteki nasıl acabaaa?"
Baktım iş uzuyor, dayanamadım dalgalandım.
Kasada paraları alan Astrofizikçiye; "keşke pasta alacakları farklı bir sıraya soksaydınız" dedim.
Challenger'i taş atıp ben düşürmüşüm gibi baktı el oğlu, papyonunu düzeltti;
" Müessesemizin kuralları böyle beyefendi! Şikayetiniz varsa Süpervizörümüze söyleyebilirsiniz!"
La havle çektim mi, çekmedim mi, sıra bana geldi, esnaf lokantasında taskebabı, pilav, ayran parasına tekabül eden bir tutarı ateşledim, Astrofizikçi para sahte mi değil mi diye baktı, adımı sordu!
"GBT'me de bakacak mısınız?"
" Anlamadım?"
" Adımı ne yapacaksınız arkadaşım?"
" Karton bardağın üzerine yazacağız, sıra size gelince sesleneceğiz."
Dediği gibi de oldu, bir on beş dakika kapı önünde bekledim, seslendiler, bardağı aldım, nasıl bir sevinç bende, kahve almayı başarmış insanlarda görülen bir kotarma duygusu, bir özgüven patlaması, bir ben her şeyi yapabilirim edaları, bir sırtı dik yürümeler...
Oturmaya yer yoktu kahveyi ayakta içtim ama olacak o kadar!
Yılmaz Ağbinin çay ocağında sobanın kuytusunda yazıyorum bu satırları, köpüğü bol orta şekerliyi masanın üzerine bırakıyor
" Müesseseyi Süpervizöre şikayet edeceğim ağbi" diyorum.
" Anlamadım Alicim" diyor.
" Boş ver ağbi" diyorum " Boş ver..."