Bazen böyle uzun uzun yazdığım için bende kendime kızmakla birlikte dilerim yazdıklarımı sabırla okursunuz sonuna dek..
Zira zaman fakiri olduk hepimiz! En kıymetli şey şu yaşadığımız dönemde zaman oldu artık.
Ve artık kimse kimseye öyle geniş geniş vakit ayıracak ne sabırda ne de rahatlıkta yaşıyor yeryüzünde..
Ama ben girizgâhı bile azaltamıyorum baksanıza..
Peki başlıyorum efendim.
Cahilliğimi işleyip de cennetim yapan Büyük Atatürk'e:
Yana yıkıla anmamak, ama özlemek ve anlamak için ne çok sebep bıraktınız.
Hiç abartmıyorum inanın ama şu akla ve o aklın nerelere uzandığına, vizyonuna bakar mısınız bir.
1922 de Kurtuluş Savaşı biter bitmez tükenmiş bir ulusun ekonomik kurtuluşunu derhal başlatan Mustafa Kemal, Atatürk Orman Çiftliği'nin kurulacağı yeri bulmaları için Tarım Bakanlığında bir heyet oluşturarak yer belirlemelerini ister.
Uzmanlar bir müddet sonra şu kanıya varırlar:
“Çiftlik yeri için uzun uzadıya dolaşmaya ve Ankara'nın çevresinde başka başka tabiat hususiyetleri aramaya lüzum görmemiştik.
Sebep basitti. Kıraç bir bozkırın ortasında bir ortaçağ şehri… Ağaç yok, su yok, hiçbir şey yok! Böyle bir noktada hazırlanmış ve müsait şartlar taşıyan yerler nasıl bulunabilir.”
Bu minvalde düşüncelerini Mustafa Kemal ‘e ileten heyet Onu ikna edemeyince Orman Çiftliği için belirledikleri Ankara'nın hemen kıyısındaki alanı kendisine gezdirirler.
Elbette olumsuz görüşlerini bu gezi sırasında da ısrarla tekrar etmeyi unutmayarak!
Daha da ilginci ve önemlisi ise tarım konusunda çok ileri sayabileceğimiz Almanya'dan gelen uzmanın söyledikleri geldi bana. Schmit: “Bence bu öyle bir teşebbüs olur ki, gördüğünüz elverişsiz koşullarda ya sabır tükenir ya da para” değerlendirmesini yapar kendisine..
Ben insanın çok istediği bir şey adına önce hayal kurup, ardından gerçekleştirmek için ısrarlı ve tutarlı eylemler içinde olursa, gerçekleştiremeyeceği hiçbir şey yoktur diye düşünmeyi Onun Orman Çiftliği konusundaki cevabından öğrendim.
Schmit ve diğer uzmanların kıraç, bataklık, verimsiz dediği, kendisine asla ıslah olmaz raporu ilettiği alan için Mustafa Kemal bakın ne demiş: “İşte istediğimiz yer böyle olmalıdır. Ankara'nın kenarında, hem batak, hem çorak hem de fena yer. Bunu biz ıslah etmezsek kim gelip ıslah edecektir.”
Size yemin ederim bu cümlelerle başladı benim ruhumun ıslahı ve inşası. Ona sebep yazıya “hiç abartmıyorum” diye başladım zaten.
Abartmadan yaşamayı, aydınlanarak çalışmayı, bilmek edimini başımızın tacı kılmayı, Aristo'ya, Epikür'e Kant'a varmayı Mustafa Kemal'den öğrendim ben.
Anıtkabir'e her gittiğimde okuduğu kitapları burnumu kitaplığın cam bölmesine kadar dayayıp not almaya çalıştım.
Hatta bir keresinde Anıtkabir görevlisine yalvar yakar olup kitaplarından birini yerinden çıkartarak içini, aldığı notları altını çizdiği cümleleri de görmek kısmet oldu.
Tabii bahsettiğim zaman Genelkurmay Başkanlığında asker olduğum 1986 veya 87 yılıydı sanırım.
Yani bana biraz asker torpili yapmış oldu dönemin görevlisi. Adını unutsam da bana böyle bir iyilik yapan o görevliyi hala sevgiyle anarım.
Belki Aziz Sancar hoca gibi Nobel alıp da aziz hatırana armağan edemedik ama senin bize armağan ettiğin ve emanet ettiğin hiç bir ilkeye de ihanet etmedik.
Bir kez daha ve yürekten seni, yol arkadaşlarını şükranla anıyorum büyük Atatürk..