Bazı insanların rahatlığına, boş vermişliğine, umursamayışına özeniyorum...
Lütuf gibi...
Nasıl bir ruh haliyse o?
&&&
Oluruna bırakamıyoruz ya!
Belki de sorunumuz budur bizim... Olduğu gibi kabullenemiyoruz, ne hayatı ne insanları... Değiştirmeye, kendimize benzetmeye çalışıyoruz...
Nasıl bir egoysa o!
&&&
Bir şeyleri değiştiren var mı aranızda?
Gidişe dur diyebilen?
Çarkların arasında ezilmeyip, kırabilen?
Her insan evdeki aynada kahraman ama başkasının kahramanı olabilen?
Sonunu düşünmeyen?
Bugünler de sonunu düşünmeyene “kahraman” değil “deli” diyor insanlar...
Kendine benzemeyeni dışlıyor, eleştiriyor...
Hoş... Eleştiren nedense eleştiriye katlanamıyor!
&&&
Anlamak için k.çınızı yırtıp anlayamadığınız da ne yapıyorsunuz siz?
Cidden, ihtiyaçtan soruyorum... Hani aklımda olsun, elimin altında bulunsun diye...
Anlamış gibi yapıyor, kendinizi kandırıyor, bozuntuya vermeyip idare ediyorsunuz değil mi?
Okulda da böyleydik biz...
Öğretmen anlatır, ardından sorardı “ anlamayanlar parmak kaldırsın”
Anlamayan sağa sola bakar kimse parmağını kaldırmayınca köyün delisi olmamak için sesini çıkartamazdı...
Öğretmen mutlu olur, o da kendini kandırırdı;
“ Hepinizin anladığını farz ediyorum”
&&&
“Kral çıplak” demenin önemi yok artık!
İş insanın kendi çıplaklığını itiraf edebilmesinde...
&&&
Dünya yanarsa yorganın da yanar arkadaş... Yaş da olsa yanar... Başkaları sana imrense de yanar, senin sırtını sıvazlasa da yanar...
Yorganın varsa derdin var!
Unutma; yorgan gider, kavga biter...