Unutuldum, unutuldum
Kurutulmuş güller gibi
Yosun tutmuş duvarlara
Yazılmış günler gibi
Gece bitmez, gündüz bitmez
Bu yalnızlık hiç bitmez
Ne kavgam bitti ne sevdam
Ömür geçer, gönül geçmez
Çiçeklerim dökülür her mevsim
Sonra yeniden açar
Ümidimin boynu bükülür
Sonra deniz bin defa taşar, bin defa taşar
Her ayrılık bir vurgun, değmeyin yaşlarıma
Benden selam söyleyin bütün aşklarıma
&&&
Aşka gelmedim : ) Bizim siyasi ‘aşıklar'ımızın son durumu hakkında ne yazayım ne düşüneyim derken bu şarkı takıldı dilime, nedense?
Biz çocukken Bulgaristan'da Karadeniz'de tatil yapardık. Karadeniz'in dalgaları meşhurdur. Ben 5-6, Reni de artı 3 yaşlarında bizi bırakın babamın boyunu aşan dalgalara kafa tutmak gibi bir oyunumuz vardı. Babam sağına beni soluna ablamı alır, ellimizi sıkı sıkı tutar gelen dalgaya bodoslama dalardık. Daha doğrusu dalga bize dalardı; ardından babamdan metrelerce kopmuş vaziyette bulurduk Reni ile kendimizi. Neyin ısrarıysa babam yine ellerimizi sıkı sıkı tutar sıradaki büyük dalganın üstüne giderdik. Yine ve yeniden… Sonuç yüzde 99 değişmezdi… Dalga biz çocukları her zaman, hatta çoğu zaman babamı da devirirdi…
Babamla dalga oyunumuzun üzerinden 30 yıldan fazlası geçtikten sonra düşünüyorum da… Ne yapmaya çalışıyormuş bu adam? Ablamla aramızda 3 yaş fark var niye bizi eşit şekilde zorlukların içine sürüyormuş? Annem ne canla sahilde yüreği ağzında beklemek yerine babamı durdurmuyormuş?
Babam ne kadar ve ne bilinçle söylediklerimi yaptı bilmiyorum; 20'li yaşlarının başında iki çocuk sahibi bir genç… Çocukluğumla ilgili hatırladığım ender şeylerden biri Karadeniz'in azgın dalgalarına birlikte kafa tutuşumuz.
Korkusuz, cesur ve güçlü olmamız için yaptığını şimdi anlamlandırıyorum…
Başkan Özcan Işıklar'ın siyaseti bizim çocukluk oyunumuz gibi… Büyüklük ve şiddetine bakmadan bütün siyasi krizlerin içine bodoslama dalıyor, gözü kara şekilde dahil oluyor… Hiçbir fırtınanın ona bulaşmadan geçmesine müsaade etmiyor. Çoğu zaman içine çekilmesi gayreti rakipleri tarafından olsa da olmasa da o bulaşmanın yolunu her daim buluyor.
Sarsılsa da, tökezlese de, azmi ve gücü şimdiye kadar gördüklerimizde ayağa kalkmasını sağlıyor.
Yine de sonsuz bir dayanma gücü yok kimsenin. Yerel iktidar ve siyaset hayatında henüz öyle boyunu aşan bir dalga ile yüz yüze gelmese de tecrübe ettiği çarpışmaların dozunu da şiddetini de azaltmasında yarar var. Şimdi içinden diyordur “Peh ben daha nelerin üstesinden gelirim… Bunlar benim için çocuk oyuncağı…”
İnsanın en zayıf anı, kendisini en güçlü hissettiği andır derler duydunuz mu hiç?
Değirmenci'ye gelince 30 yıldır bildiği ve yaşadığı şeyi denemeye devam etmekten onu hiçbir kuvvetin alıkoyamayacağını öğrendik. İstemesi yetmiyor, rakibinin zayıflaması lazım.
Değirmenci'ye siyasi ders vermek için Işıklar'ın kendisini yıpratması; ilkinin işine gelir, ikincisine kaybettirir...
İyi haftalar herkese : )