Aldığımız her kötü haberin, her başarısızlığın arkasında kötü planlamanın olduğunu görüyorum son günlerde. Özellikle eğitim alanında öğrencilerin, öğretmenlerin, velilerin kafası çok karışık. Aynı plansızlık hukuk ve ekonomi alanlarında da hakim ne yazık ki!
1 Mart'ta açılacağı söylenen okullar aynı gün bilim kurulu toplantısı yapılacağından yine açılmıyor. Oysaki Pazartesi günü sınava girecek öğrenciler vardı. Toplantı tarihi önceden bilinmiyor muydu? Geleceklerini planlamasını tembihlediğimiz gençlerimizin ne yazık ki bir gün sonra yapılacak sınavlarını dahi planlayamıyoruz. Liselilerin ne zaman sınava gireceği belirsiz, esnafın ne zaman işyerlerini açacağı belirsiz, 1 hafta sonra ne olacağını kimse bilmiyor.
Avukat olmak isteyen gençlere ilk önce “dakik misin?” diye sorarım. Mesleğimizdeki en önemli şey zaman planlamasıdır. Genelde önümüzdeki 6 ayımız planlıdır. Duruşma günlerimiz, randevularımız, tatile çıkılabilecek günler, çocukların doktor kontrolleri belirlidir. Hatta adli tatil bu aylarda olduğundan birçok kadın meslektaşımın çocukları Temmuz, Ağustos ayı doğumludur. Zaman planlaması olmayan bir avukat duruşmalara geç kalır, dava düşer; dilekçeler mahkemeye geç sunulursa bir daha sunma şansı kalmaz. Kazanılacak davalar kaybedilir. Cezaevinden çıkabilecek müvekkiliniz özgürlüğünden olur.
Planlama yapmak için yapılacak işlerin nasıl yapılacağı kadar ne kadar sürede tamamlanacağını da bilmek, bunu bilebilmek için de tecrübe gerekir. Sabah saat 9:00'daki duruşmanın ardından saat 10:00'a ve 11:00'e 2 ayrı randevu vermeniz doğal gibi görünse de deneyimli bir meslektaş bunu kesinlikle yapmaz. Çünkü bilir ki 9:00'daki duruşmaya asla 9:00'da girilmez, beklediğiniz de tam 10:00'da hiçbir zaman gelmez. Oysaki o gecikenler bilmez ki zaman en kıymetli hazinedir. Bu sebeple sizi geciktiren her kimse hazinenizden çalan olarak kabul edilmelidir.
“Bir planın yoksa başkalarının planlarının bir parçası olursun” denilir. Bu durum ülkeler için daha vahim sonuçlara sebep olur. Planlı bir ekonominiz, eğitim ve hukuk sisteminiz yoksa her yeni hükümet bir diğerinin yaptığını bozarsa o ülke için yerinde saymak kaçınılmazdır. Pandemi sürecinde her ülke hızlı ve esnek kararlar almak zorunda kaldı. Ancak önceden tarihi bilinen bir toplantı sebebi ile açılacağı söylenen okulların açılmayacağını söyleyen ülke olmadı.
Karar vericilerin verdikleri kararları söylemeleri kadar verilmeyecek kararları da toplumla paylaşması önemlidir. Çünkü toplumda yaratılan beklentiler; verilen kararların uygulanamamasına hatta doğru karar verilememeye bile sebep olabilir. Özellikle Mart ayına girerken birçok esnaf normalleşme beklentisi ile ne olursa olsun kepenk açma niyetinde. Böyle bir beklenti sebebi ile bilim kurulunun da tedbirleri devam ettirmesi zor görünüyor. Umarım bilimsel verilere dayanmadan “ekonomiyi açalım olmazsa kapatırız” niyeti ile hareket edilmez.
2020 yılının Mart ayından beri yaşam biçimimiz tahmin edemeyeceğimiz şekilde değişti. Evden çıkamadık, okula, işe gidemedik ancak bu yeni düzene ilişkin deneyimimiz de arttı. Ne yaparsak hastalanmayacağımızı, uzaktan eğitimle eğitimimizi tamamlayabileceğimizi, işimizi evimizden yönetebileceğimizi anladık. Öz denetim yetkinliğimiz hiç olmadığı kadar gelişti. Aynı şekilde devlet kurumlarının da ulusal kriz anlarında doğru planlama ile güçlü ve zayıf noktaları tespit ederek karar vermesi ve bu kararları uygularken toplumun desteğini alması, vatandaşını rahatlatması şart oldu. Unutulmamalıdır ki “ gideceği limanı bilmeyene hiçbir rüzgar yardım etmez.”