Diğerleri hakkında fazla bir şey söyleme şansım çok yok ama bölgemizdeki CHP'li belediye başkanları tam bir hizmet yarışında. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Silivri ziyaretinin ardından “Partiye yönelik umut ve beklenti mi arttı?” sorusunu yoğun ilgiyi gören birçokları benim gibi kendine sormuş. Trakya, özelde Tekirdağ, Edirne ve İstanbul 3. Bölgede CHP'nin gücü tartışılmaz da bir başka rüzgâr esiyor bu aralar… Yönü ve etkisi hakkında kesin konuşmak için daha erken… CHP'den sebepten ziyade alternatiflerinin kendinden uzaklaştırdığı kesimin alakası, potansiyel siyasi desteği söz konusu diye tanımlayabiliriz…
Dışarıdan CHP'ye yönelen umut beklentisi içte de bir kenetlenme, iktidar umuduna tazeleme vaziyetleri doğurdu…
7 Haziran vaatleriyle AK Parti'nin 1 Kasım'da yeniden tek başına iktidar olmasına destek sunan (niyet değil ama sonuç atibariyle) CHP, belli ki uzun vadede seçmen nazarında kaybettiği güveni, bulamadığı kitlesel desteği tazeledi. E tabi güven tohumları öyle akşamdan sabaha boy gösteren bir yapıda olmadıklarından zaman etkisini gösterdi.
Kılıçdaroğlu, “Bizim 7 Haziran vaatlerimize “Bunları yapacak kaynağı nereden bulacaksınız” dedi arkadaşlar. 1 Kasım'da biz ne söylediysek aynı sözlerle seçmenden destek istediler ve yeniden tek başlarına iktidar oldular” diye aktardı yukarda ifade ettiğim durumu.
CHP'nin genel sorunu; vaatleri güzel, yapılabileceklerine dair inanç zayıf. AK Parti'de vaatlere bakan yok, her şeyi yapabileceklerine dair görüş tavan yapmış vaziyette. Her şeyi derken, iyi ve kötü, mümkün ve olmaması gerekenleri falan da ekleyin. “Bundan daha kötüsü olmaz” dediğimiz her defasında bizi şaşırtmayı başardı AK Parti hükümeti; kendisini eleştirenleri veya nötr olanları değil sadece destekleyenleri de son süreçte bu şaşkınlar kategorisine ekledi. Öyle bir şaşırttı ki iyi ve doğru çalışmalarının altında bile çapanoğlu aramaktan çoğunluk kendini alıkoyamıyor. Yanlış hesap Bağdat'tan döner misali genelde hata ettikleri noktala bir mazeret bulup döndüler, yanlışlarını kabul ettiler; buna da şükür deyip üzerinde durmamaya çalışıyoruz milletçe!
Yıllarca devlet içinde örgütlenen bir yapıya savaş açmak ancak AK Partinin marifeti olabilir ama ona gücüne güç katmak yollarını açmak da azımsanmayacak ölçüde onların sorumluluğunda gelişti. Tabi ki sadece AK Parti değil sadece öncesi o kadar çok önceydi ki yasal ve cezai hükmünü yitirdi neredeyse…
İktidar olmak çok güçlü bir irade gerektiriyor. Bunu bugüne kadar AK Parti ölçeğinde ne MHP ne de CHP ortaya koyabildi. AK Partinin başarı alanlarından biriydi güçlü iktidar olgusu… Ama eğitim, ekonomi, dış politika gibi alanlarda yaşattığı hezimetler başarısını her geçen gün daha da sert bir biçimde baltaladı. Yönetme iradesi gücünün yanına bu ülkenin dinamitlerine göre bir hükümet yerine AK Parti tabanında hapsolan bir anlayış giderek kenetlendi. Türkiye'nin hükümeti yerine AK Partinin hükümeti olma anlayış ve ısrarı tahmin edilemeyen ve de inanılmaz zararlar doğurdu.
Küçük ölçekte AK Parti Silivri'ye bakın… Silivri'nin değil her daim çoğunlukta kendi tabanın temsilcisi, karar vericisi, yöneticisi olma algısıyla hareket ettiklerini hissettirdiler.
Tam aksine CHP'ye bakın Silivri'de CHP'lilerden çok diğer partilere hitap ve yaklaşma yaklaşımında olduğunu ortaya koydu.
Algı yönetimi mi? Değil bence… Gizlenemeyen gerçek…
AK Partinin, Cemaat hesaplaşmasından haklı ve Türkiye'yi yönetmeye devam edecek güçte çıkması önemli bir başarı olur. Hatalarından ders almadan bu süreci atlatma yolunun bedeli hepimiz için ağır olur.
AK Parti hükümeti kangrene dönüşen cemaat yarısından kurtulmalı. FETÖ Türkiye sorunu ama AK Partinin bunun ötesinde bir Cemaat sancısı var…
AK Partinin, (darbe girişimin atlatılmasından sonraki süreçte) cemaatle mücadelesini (esasen bütün Türkiye'nin meselesi bu) Türkiye'nin PKK ile mücadelesine anlam olarak ne kadar çok aynı ve benzerlikler taşıdığını düşündünüz mü? Türkiye PKK'yı bitirebilirse, AK Parti'nin de kendi içindeki cemaatçileri bitirebileceğine inanırım ben… Her iki durumda da öyle girift, birbirine girmiş ilişki ve dengeler var ki… Vücudumuzda var olan bakteriler gibi… Sadece belli miktarı aşmamaları gerekiyor. Yoksa yapımızın olmazsa olmazları! En sakıncalı zaaflarımız sahip olduğumuzu kabullenemediklerimizdir!
Hani Şems diyor ya; “Şeytan, dışımızda bizi ayartmayı bekleyen korkunç bir mahlûk değil, bizzat içimizde bir sestir. Şeytanı kendinde ara; dışında başkalarında değil.”
Tüm iyilikler de kötülükler de içimizde… Hangisinin sizi ifade etmesini istediğinize karar veren de sizsiniz… Tabi ki yaşadıklarınızın etkisinde…
Biz içimizdeki kötülüğe, Allah da bizim dışımızdaki fenalara fırsat vermesin… İyiliğe, doğruya, gerçeklere hizmet edin; hiçbir zaman kaybetmezsiniz...