Dün CHP İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil'in Silivri Belediye Başkan Adaylığı olasılığı hakkında aldığım bir duyumu paylaşmıştım.
Konuyla ilgili Tamaylıgil ile yaptığımız görüşmede değerlendirmelerimin kendisini çok üzdüğünü aktardı “Sizden beklemediğim bir yazı. Niyetimde ve aklımda olmayan bir şeyle ilgili AK Partili biriyle karşılaştırılmam hiç şık değil. Keşke lütfedip arayıp, sorsaydınız da öyle değerlendirmede bulunsaydınız.
Sizi kız kardeşim yerine koydum başkalarının sözüyle yorum yapmasaydınız” diyerek sitemlerini iletti.
Başkan Özcan Işıklar da “Akla ziyan bir yakıştırma. Partimizde Genel Sekreterlik, Genel Başkan Yardımcılığı yapmış çok değerli bir isim.
Partimizde çok daha önemli görevler ve sorumluluklar üstlenmeye yarışır bir vizyon ile donanıma sahip, İBB Belediye Başkan Adaylığı konusunda adı geçen değerli mücadele arkadaşımız.
Sanıyorum Silivri'de uyumlu çalışmamızdan rahatsız olanların ortaya attığı bir uydurma…
Her şeyden öte Bihlun Hanım'la abi-kardeş içtenlik ve samimiyeti içinde ülkemiz ve Partimize sorumluluklarımızı yerine getirmekten her daim onur duyduğumu ifade etmek isterim” diyerek konuya ilişkin yaklaşımını ortaya koydu.
***
Sanırım meseleyi biraz hafife aldım… Ya da duyduğum ve yaşadıklarım ölçüsünde duyarsızlaştım… Tamaylıgil konuya Ankara'dan bakınca düşünce ve duygularını onunla konuşmadan bilme şansım yok, tahminim, beklentim gülüp geçmeydi. Olup bitenlerin ardından görüştüğümüzde bir fikir edindim tabi…
Şu her iddiayı muhatabına sorup yazma beklentisinin gazeteciliğe ne kadar ters bir şey olduğunu anlatmaya kaksam sayfalar yetmez… Ama tabi ki herkesin cevap ve ifade hakkı saklı. Hakaret ve eleştiri kastını aşan durumlar için de başka yolların inşa edildiği hukuk devletimiz var! Var mı gerçekten? Hadi şimdi oralara hiç girmeyeyim…
Kendimi zücaciye dükkanına girmiş fiil beceriksizliğinde hissediyorum. Bir siyasetçiyi kızdırmak keyifli bir şey de, üzmek hele bir hemcinsimi klavye tuşu ile parmaklarımın temasına iyi niyet tutkal tüpünü boca etmişçesine etki ediyor.
Yazdığım şeyden pişmanlık duymuyorum, her şeyden ders alıyor, bilmediklerimi öğreniyorum. Sadece bir kadını ve ikinci planda; siyasetçiyi üzdüğüm için tuhaf, kötü hissediyorum. Siyasetçi derken bu kimliğinden ziyade nezaket, hassasiyet ve alçakgönüllü yaklaşımından dolayı şu an kıvranıyorum. Önemseme, önemsenme hissiyatının gereğini yapmak zorunda hissediyorum…
Böyle olmasa işim çok daha kolay olurdu : ) Yaramaz gazeteci olmayı göze almışlığımın yanına kötü gazeteci sayılmayı da iliştirirdim bir kişi ve belli zaman için…
Biz dar alanda kısa paslaşmalar sonucunda çabuk mu olgunlaştık, hızlı mı yozlaştık tartışılır…
Yine de dünkü yazımı ulaştıranlar bugünkünü de iletirse sizinle kalbimden geçenleri tüm samimiyetimle bu olayın bana hissettirdikleri üzerinden paylaşmak isterim sayın vekilim…
Uluslar arası anlaşmalar, ülke meseleleri, parti politikaları gibi mühim meselelerle meşgul olurken gözünüzden kaçmış olması mümkündür…
Herkesi kendim gibi bilme ısrarımı sürdürüyor ve biliyorum küçük dünyamda ıskaladıklarımı ordu çıksa kolay kolay toplayamaz!
Sizin niyetiniz iyi, yaklaşımınız dürüst ise kim ne derse veya düşünürse düşünsün boş… Aklınız ve kalbinizden başka kimse gerçek manada sizden hesap soramaz… Siz kime isterseniz hesap verirsiniz…
İyi şeyler eğitici, daha az iyi olanlar (kötü demiyorum ısrarla : ) öğreticidir...