İlker Bayrak

Nora Bir Bebek Evi- Henrik Ibsen

SAN (2)Uzun zaman oldu, yazmayalı… Gündelik telaşlar, belki de biraz durup biriktirmek ihtiyacı. Biriktirmek evet… Durup biriktirmeden ne yazabilirsiniz, ne konuşabilirsiniz. “Hatta belki de ne düşünebilirsiniz.” Okumak, araştırmak, dinlemek… Düşünmeye, konuşmaya, yazmaya hazırlıyor insanı. Kimi zaman kalemi elinize almak dahi istemezken, kimi zaman yazmak vazgeçilmez bir ihtiyaç olabiliyor. Yazmak istemediğiniz anlarda, okumalısınız. Biriktirmek vaktidir artık. Bazen de yazmak için bir kıvılcım gerekir. Ve bu kıvılcım: bazen bir güzel oyun, bir güzel şiir, bir kitap …
Hımmm işte o zaman yazmak bir ihtiyaç olur. Kalemi elinizden bırakmak istemezsiniz.
Uzun bir aradan sonra, bende de yazma ihtiyacı tiyatroda nüksetti. Yazmak bir hastalık diyen, alışkanlık diyen; “yazmayı” çeşitli şekillerde tarif edenler çok. Benim için yazmak, düşünmenin en güzel şekli sanırım. Düşünmek istediğimde yazıyorum.
Efendim, geçen akşam İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Muhsin Ertuğrul Sahnesindeydim. Buranın benim için ne kadar özel bir mekân olduğumu zannederim daha önceki yazılarımda defalarca yazmış, anlatmıştım. Henrik Ibsen'in “Nora Bir Bebek Evi” isimli oyununu izliyoruz. Ta… Üniversite yıllarımdan sonra yine eski bir dosta rastlamış gibi oldum, bu oyunu izlerken. Peer Gynt ile olan tanışmamız sonra benim Henrik Ibsen ile ilgili girdiğim zor imtihanlar, eser tahlilleri, kulakları çınlasın çok kıymetli hocalarımın dersleri…
Hepsi bir yana
Ibsen ile, başka coğrafyalara bir yolculuk… Henrik Ibsen, kulaklarıma daha önce hiç tanımadığım bir iklimin şarkısını söylerken, aslında zaman ve mekanın sınırlarını kaldırarak insanın coğrafya ve zamanı aşarak insanın insan olduğu gerçeğine götürüyor bizleri.
Nora Bir Bebek Evi, bugün dahi çağdaş insanın dramını anlatmaya devam ediyor. Maddi baskı altında rekabete sürüklenen bireylerin yıkımını ve yok olan değerleri ele alırken, insan onuru ve kişiliğinin eşsiz yanına vurgu yapıyor. Konusunu gerçek yaşamdan alan başyapıtında gerçek sevgi üzerine kurulmayan birlikteliğin ve birey olarak kadının var olamadığı bir yuvanın nereye savrulacağını da gösteriyor bizlere. “Nora (Bir Bebek Evi)”, yazımının üzerinden yüz kırk yıl geçmiş olmasına rağmen bugün de tartışılmaya ve güncelliğini korumaya devam ediyor.
İstanbul Şehir Tiyatrolarını ve oyun ekibini tebrik ediyorum. Güzel bir oyunculuk var bu oyunda. Tiyatronun bütün unsurları; ışık, müzik, kostüm dahil öyle estetik bir araya gelmiş; getirilmiş ki, gözümüzü sahneden bir an bile ayırmaya muvaffak olamadık.
Hep söylüyorum, tiyatro her şeyden önce bir dil işidir. Ama zaman ilerledikçe, hele teknoloji ile, dekorlar da öyle animasyonlar, 4D + teknolojiler işin içine girebiliyor ki; zaman zaman salonda sinema ile tiyatronun birbirine daha çok yaklaştığına tanıklık ediyoruz. Ama benim gibi klasik tiyatro duymak isteyenler; sizin istediğiniz, metnin ve oyuncunun kendi etkisi ile oyunu sürüklemesi ise o zaman Nora Bir Bebek Evi, kaçırılmayacak bir fırsat bizler için.
Oyunun yönetmeni Ali Gökmen Altuğ, böylesi klasik bir oyunu bize en güzel en özgün haliyle sunuyor. Sayın yönetmeni ayrıca tebrik etmeden geçemeyeceğim. Klasik oyunların modern uyarlamaları da mevcut lakin ben klasikleri özgün haliyle sevenlerdenim. Nora'da bunun çok doğal ve estetik bir şeklini görebiliyoruz.
Modernizmin ilk oyunlarından olan Bir Bebek Evi; tiyatro ile gerçeklik arasındaki ilişkiyi yansıtan öğeleri ile de dikkat çekici. Oyunda Nora: ruhunun en sıkıştığı anda, kendi benliğinin oyuncak olduğu bir zamanda, tüm yaşanmışlıkların üzerine bir çizgi atmayı ve bir kadın olarak “Ben varım” diyebilmeyi başarıyor. Nora ve kocası Helmer'le olan ilişkileri üzerinden, kadının konumunun tekrar gözden geçirildiği muhteşem bir oyun bizlerle.
Evet, işte o ses… (Zil duyulur) ve oyunun başlamasına 5 dakika var!
Hoşça Kalın. Sanatsız Kalmayın.

YORUM YAP